anti-aging etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
anti-aging etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Haziran 2020 Pazartesi

Rutinini değiştir! Hayatın değişsin!


Sonunda, herkeslerin bu Corona dönemini tarif ettiği o "durma" zamanını (bana göre totomu koltuğa koyabilme fırsatını) yaşamaya nail oldum. Çok şükür. 

Bu #evdekal 'dığımız 19 Mayıs ve Bayram tatilleri, zorunlu aldığımız yıllık izinlerlerle birleşince ve işler de yavaşlayınca, o
  • sabah kalk
  • kahvaltı hazırla, topla
  • fırla bilgisayarın başına; koştur koştur mailler, telefon trafikleri, Skype ve Zoom meetingleri
  • öğlen, akşam ne yenecek? Planla; Migros siparişi hazırla; gelen siparişi deterjanlarla her bir ürünü sil, kaldır, yerleştir
  • yemek pişir; sofra kur, kaldır
  • bulaşık makinesi dolmuş, çalıştır, boşalt, yerleştir
  • çamaşır; ütü
  • toz al; temizlik
rutinimin içinden, en az 09:00-18:00 çalışma temposu çıkınca, o toto o koltuğa kondu!





Dur, hemen konamadı. Bu sefer de "boş zamanım çıktı, bir hobi ile değerlendirmeliyim" paniği ile "o canlı yayın benim, bu online ders senin" girdabına yakalandım. Oradan çıkmam tam 5 günümü çaldı! 

Yaw hani durma zamanıydı?! Allahım bu ne? Beynim döndü! Her yerden online ders akıyor. Canlı yayınlar durmuyor. Hayır bir de "baskı" oluşturuyor. Online ile normalde katılamayacağım dersler ayağıma geliyormuş! Yok, başka zaman yakalayamayacağım indirimler varmış!  Bir daha ne zaman fırsatım olacakmış! "Kaçırıyorum" korkuları sarıyor dört yanımı. İş rutini gibi telaşlar, yetişmeye çalışmalar, koşturmalar yine! 

Instagram'dan soğudum yeminle.
Koydum aramıza "sosyal mesafe"'yi bir süre.


Sosyal mesafe


Uzak durdum. Hepsinden. Bu "sosyal dünya"'dan da, telefondan da! Hava da ne güzeldi. Balkonda boş boş oturdum. Sabah güneşi ayrı, akşam güneşi ayrı açılardan vuruyor ön balkona. İkisinin keyfi birbirinden bambaşka. Sabah güneşini pek sevdim. Kaçırmamak için erken uyanır oldum. Gözlerimi kapatıp, güneşe bıraktım yüzümü. Sonra uzunun uzun izledim gözümün alabildiğini. Bulutlar ne güzelmiş! Ne çok yeşillenmiş İstanbul! Oh o ne güzel sessizlik! Kuşlar nasıl da şakıyor! Bu kediler ne keyif düşkünü! Komşularımı keşfettim ilk defa. Şu karşı apartmanda, 2 kız kardeş, babaları ve annelerinden uzakta, arka balkonda takılıyorlar. Yan apartmanda 2 çalışan kız, ön balkonda bolca kitap bitirdiler. Kısa çalışma ödeneğinden yararlanıyor olabilirler, online çalıştıklarını görmedim çünkü. Köpeklerini dolaştıran uzun kıvırcık saçlı kadının meğer 2 de kedisi var. Derya, anne ve babasını da yanına almış. Ya aslında 65 yaş üstünü korumak için onlardan uzaklaşmak daha iyi değil miydi?

O "pideci geldi", "ekmek geldi", "baklava var" megafon anonsu ile bir heyecanlı kalabalık toplanıyor aşağıda. Mesafeli bir sıra oluşuyor arabanın başında. Çocuklar öğrenmiş. "Pideci geldi anne" diye heyecanla bağırşıyorlar. 
Ben eskilere, mahallede dolaşan seyyar satıcıların "domates, biber, patlıcan" seslerine gidiyorum...

Bıraktım bir şeyleri "kaçırıyorum" endişelerini! Bıraktım boş zamanını illa "değerlendirmek" zorunluluğu inancını!
Boş boş, ama boş boş, hem de, öylece boş boş oturdum! DURDUM! Ve nasıl iyi geldi, AN-LA-TA-MAM!






Sabah keyfini o kadar çok sevdim ki, yıllardır ve neredeyse doğduğum günden bu yana, hayatımda hiç, çalar saatsiz ve en az 10 kere ertelemesiz yataktan kalkamamışken, kendiliğimden sabah 07:00'den önce ve müthiş dinlemiş uyanır oldum. Yaw artık saat kurmuyorum uyanmak için, şımarıklık o derece. Beni 24 yıldır tanıyan Koca Bey, gözlerine inanamıyor. Defalarca çalan telefonum, vakti zamanında ayrı ayrı çalan ve ayrı yerlerde duran, 3 ayrı çalar saatim olmadan, yanından sessizce uyanıp kalkmamı şaşkınlıkla izliyor. Hatta horlamaya devam ediyor.
Ben, kendim de şaşkınım! Zira, sabahları hiç sevmedim bugüne kadar!!!





Ve nasıl canlı bir enerjiye sahibim. Ev işleri artık yormuyor, her gün yapasım geliyor. Zamansızlıktan acele ile yaptığımdan olsa gerek, asıl şimdi yemek yapmanın ve başkalarına yemeğimi sunmanın müthiş keyfine varıyorum.




Galiba, 5 yıl önce, 20 yıl boyunca günde "en az" 1 paket Camel içen pis bir tiryakiden kurtuluşumdan bu yana, bir benzer güzel dönüm noktasındayım.





Şöyle bir düşününce, bu yeni düzen, dönüşümlü evden çalışma modeli, aslında sirkadiyen ritimlere, kronobiyolojimize, biyolojik saate, yani Ayurvedik günlük döngüye uyma fırsatı sağlıyor. Bir kere bu İstanbul memleketinin en büyük problemi trafiklerde perişan olmuyorsun. En az 2 saat kardasın! Fena mı?! En önemlisi: stresi yok! Evde çalıştığın günlerde, giyinip, makyaj derdi, saçını yaptın derdi de yok. Yoga taytınla tüm gün takıl. Kah bilgisayarın başında, kah matında!

Madem koşturmasız doğru saatte uyuyup, şahane enerjik Ayurvedik saatte uyanıyorum, bu dönemi, süper sağlık ve gençlik için fırsata çevirebilirim. Hatta belki kilo bile veririm.(YEEEEEEEEEEEESSSSSS!!!!) Hiç almadım aynıyım gerçi: 69,9! Hani daha da alsam obezliğe resmi olarak da adım atmış olacağım ya, neyse!
Şimdi aslında tam da zamanı! İster misin Temmuz'a 50 küsürleri yeniden görerek gireyim!
Yazının başlığını şöyle mi atsaydım: "50'sine dayanmış bir menapozlunun hayali!" 🤪

Ben hayalimi yazayım ve gözümde canlandırayım da!
Yalnız, yapınca oluyor! Bunu da hatırlıyorsun değil mi?!!!!

Ayurveda Doktorunun dediğini duydun: "Fazla kilo tedavi edilmesi gereken bir hastalık!"
E tansiyon da ara sıra zıplamaya başladı. Büyük 15'lerde falan. Her bir fazla ağırlığın kalbe, damarlara o derece baskısı oluyor tabi. Böyle giderse, sokağa çıkma yasağı olan kronik hastalar arasına katılacaksın, diyeyim.





Bir de Hintli doktorumuz ne diyor: "Kapha zamanı ağır yersen obez olursun" diyor!
Ağır derken, hem miktar hem de sindirim zorluğu, süresinden bahsediyor.

Ayurveda'ya göre her öğünde iyi bir sindirim için mideyi sadece 2/3'si kadar doldurmak ve kalan 1/3'ni boş bırakmak gerekiyor. Her insanın kendi iki avuç içini bir kase gibi birleştirdiğinde içine sığacak kadar yemek midenin 1/3'ini dolduruyor. Buna 1 porsiyon dersek. Optimal sindirim için her öğünde en fazla 2 porsiyon (2 kere 2 avuç içi dolusu) yemek yemek lazım geliyor. (Amanın benim eller ne kadar küçük!)






Sindirimi zor ve zaman alan besinler: tahıllar ve tahıl ürünleri, baklagiller, her türlü et, tavuk, balık ürünü, yumurta, peynir, yoğurt ve kuruyemiş. Sindirimi yavaş ve zor olan ve zaman alan tüm besinleri sindirim ateşinin tavan yaptığı güneşin en tepede olduğu öğle saatinde yemek gerekiyor. Özellikle de proteinler.

Olay şu: sindirim ateşinin en yüksek olduğu öğle saati Pitta zamanı var ya, o gece tekrar geliyor. Ama bu sefer midede ve ince bağırsaklarda sindirilen her şeyi dokulara çeviriyor. Bütün beden ve zihin yeniden yapılanıyor. İyi bir gece "sindirimi" için: bir, mide boş (o gün yediğin her şey sindirilmiş olarak) yatacaksın, mutlaka o 23:00-03:00 saatlerinde derin uykuda olacaksın, bir de o dokuları besleyecek faydalı gıdaları tüketmiş olacaksın, toksinleri diyetine yaklaştırmayacaksın. (Toksinler listesi için buraya tıkla.)

Sabah, Vata saatinde bedenin seni "Uyan uyan, sindirimin son aşaması için tuvalete koş." diye uyandırıyorsa ve sabah rutininde dilini sıyırmadan önce kontrol ettiğinde dil üstünde birikmiş kalın beyaz veya yeşil tabaka da yoksa, müthiş sağlıklısın, turp gibisin demek oluyor.






Ayurvedik Gün


Not: İleri saat uygulamasında yaşadığımızdan buna 1'er saat eklemek lazım. Yani güneşin tam tepemizde olan öğle saati aslında 13:00.



Ayurveda, sağlıklı bir hayat için, vücudumuzun biyolojik saatine yani bu günlük ve mevsimsel döngülere göre yaşamayı öğütler. Kaçta ne yaptığın, ne zaman ne yediğin, mevsimine göre beslenmek çok önemlidir. Dr. Suhas Kshirsagar (Ayurvedik Doktor) ve Michelle D. Seaton (Araştırmacı, Gazeteci), Rutinini Değiştir, Hayatın Değişsin! başlıklı kitaplarında en güzeliyle anlatmışlar. Çok detaya girmeden, genel hatlarıyla tüm konuyu kapsayan, harika bir Ayurveda Günü kitabı. Hararetle tavsiye ederim.






Kadim bilgilere, Vedalarda yazılanlara inanmayanlar için Ayurvedik Gün'ü kanıtlarcasına hazırlanmış, sirkadiyen ritmini detaylı araştırmalarla anlatan Dr. Satchin Panda'nın eseri The Circadian Code'u da okusun. Türkçesi yok bildiğim kadarıyla.






Gelelim en Ayurvedik, yani en sağlık dolu ve ömür uzatan ve de bedeni genç tutan, günlük yaz programına:

Hemen araya gireyim, ÖNEMLİ: Ayurveda Hocam, Ayurveda'nın insan ömrünü uzatmayı hedeflediğini, ama asıl o uzun ömrü hep dinç ve zinde bir beden ve zihinle yaşamayı sağladığını söyler. 
Şimdi tam sözü hatırlayamadım ama, bir Vedik atasözü benzer şekilde de şöyle der:
Ayurvedik rutinlere uyanlar 100'ünde 18'lik olur!

Emeklilik hayallerimin ne çok olduğunu ve daha oraya gelmeye de en az 10 yıl lazım geldiğini düşününce...





Yaz için Ayurvedik Gün


06:45 Günaydın. Gülümseyerek bir uyanış ile yatakta kedimsi gerilmeler; yeni güne şükredişler, dualar; hangi burun deliğinin daha aktif (daha rahat nefes alış) olduğu araştırmaları ve farkındalığı; aktif taraf (nefes alan sağ veya sol burun deliği) ile yere basarak (Toprak Ana'ya sevgiyle) yataktan kalkış.

07:00 Tuvalet ve sabah temizlik, masaj, banyo rutini

08:00 Pranayama (sağ ve sol burun nefes alış ve akışlarının dengelenmesi)

08:15 Açık havaya ve güneşe çık; min. 15 dakika yürüyüş (balkona çıkıp, sabah güneşini alıp, evin içinde bir yürüyüş temposu da işe yarar)

08:30 Tibet'in 5 Ayini (Video için buraya tıkla.)

09:00 Surya Namaskar (Video için buraya tıkla.)

09:30 Meditasyon 

09:50 Kahvaltı: Bir porsiyon taze mevsim meyve

13:00 Öğle Yemeği: Sindirimi ateşleyen baharatlar (zerdeçal, zencefil, kişniş tohumu, kimyon tohumu, hardal tohumu, defne yaprağı, dağ kekiği, biberiye, kırmızı tatlı biber, karabiber, şeytantersi) ile hazırlanmış protein, sebzeler, tahıllar ve salatadan oluşan iki porsiyon.

13:30 15 dakika yürüyüş (açıkhava ve gün ışığında olursa şahane)

16:00 Plank ve kas çalıştıran türlü hareketler (ofis günündeysen 15 dakika açıkhava yürüyüşü)

17:30 Akşam Yemeği: Bir porsiyon sarımsak ve soğanla hazırlanmış mevsim sebzelerinden zeytinyağlı (-ki bence en iyi tercih, zira müthiş şifalı) veya nefis bir zeytinyağı, limon ve hardal soslu yeşillik ve diğer salatalık sebzelerinden oluşan vegan salata.

18:00 15 dakika yürüyüş (açıkhava ve gün ışığında olursa şahane)

21:30 Yin Yoga; Yüz Yogası; Yüz, vücut, ayak masajı. Uykuya hazırlık yani.

22:30 Haydi uykuya






30 Kasım 2014 Pazar

Günde 3 litre Su ile 10 yaş Gençlik: Hafta 1


Çok şükür, WC yollarını kazasız belasız atlattık! 
Aman bir de soğuklar bastırdı ya, su ile birleşince, şekillerden şekiller beğen yani.

















Suyu coşkuyla içerken şahane de...




Sonrasını da düşünmek lazım geliyor hani.




Hele trafikteysen; "Aman Allah'ım!". Etmediğim dua kalmadı; bir de sövmelerim:

Her şey 1950'lerde kent içi ulaşımın motorlu araçlara yönlendirilmesiyle başlamıştır, kanaatimce. "Oto"mobil zihniyeti ve politikasıdır, güzelim şehri bu hale getiren.

İETT denince akıllara sadece "oto"büs gelir. Onun 1871'de kurulan, İstanbul Elektrik Tramvay ve Tünel İşletmeleri olduğunu İstanbullular bile bilmez. Bilinsin istenmez! Tramvaylar o dönem kapanmıştır! Oysa, Tünel, Londra metrosundan sonra Avrupa'nın ikinci, Atlantic Avenue Tunnel'den sonra da dünyanın üçüncü en eski metrosu olarak 1874'te hizmete başlamıştır. Ama biz, 1952'de Fransızların Mecidiyeköy-Taksim-Beyazıt arasında on iki istasyonlu metro önerisine kulak bile asmayız. O zaman nüfus sadece 1 milyondur. İstanbul’un taşının toprağının altın olmasının ilanı, köyden kente göç, "oto"yol yapma tutkusu ile İstanbul’un bir hafriyat kentine dönüşmesi, kazılardan çıkan malzemenin şehrin sahiline dolgu malzemesi olması… aynı tarihlere denk gelir. 

Memlekette tarım da biter, İstanbul da! Ne köy kalır, ne de kasaba! Herkesler kentli yollarında!






Politikanın başarısı olarak, İstanbul nüfüsu 1970'lerde 2 milyonu geçer. İkinci bir metro güzergah önerisi Ruslardan gelir; Şişli-Beşiktaş-Beyoğlu-Eminönü-ona Fatih-Topkapi-Zeytinburnu bağlantıları ile Eminönü-Edirnekapı ve Gaziosmanpaşa bağlantıları. Yok, o da ilgi görmez. "Oto"'lu bir şey olaydı! Aynı yıl Boğaziçi köprüsü yapımına, hemen ardından Renault ve Fiat marka "oto"mobillerin üretimine başlanır. Oh, artık herkeslerin "oto"su olacaktır.




O güzelliğine aldanma! Üzerinden geçmek, yürek, güç kuvvet, sabır ve ömür ister!

Bu şehrin ilk toplu taşımacılığı denizde pazar kayıkları ile başlamasına rağmen, vapur seferleri bile iptal edilir olur. Tek yatırım, arabalı, "oto"lu, olanınadır.

Netice itibari ile, bugün 1970 nüfusu kadar özel araç var İstanbul trafiğinde ve 60,000 kadar karayolu toplu taşıma aracı. İstanbul üzerinden taşımacılık yapan TIR sayısı kim bilir ne kadar?! O da yetmedi, gelen yıllık turist sayısı, İstanbul nüfusunu aştı. Gelen de uzunca kalıyor, malum tüm mega konut projeleri onlar hedefli yapılıyor. E bir de iş için gelip gidenler var! Bunaldım, yeminlen!





Neyse yolu yarıladık sayılır. Dayan Bikini!

Ama olmaz ki, bak işte buna çok sinirleniyorum! Emniyet şeridinden gitmiyor mu şu densiz birileri! Aslında, acil durumlar için ya o şerit; e benimkinden daha acil ne olabilir ki! Girsem mi? Ay yok, sonra polis çevirecek, anlat anlatabilirsen acil durum şeklini! Hayır, ağzımı bile açamıyorum ki, sadece düşünebiliyorum. Minimum harekette kalmam gerek. Ağzımı açmamla, tüm o sıkıntılar heba olacak gibi. 

Neyse az kaldı! Ha gayret!



Ha bir de pek uyuyamadık bu hafta tabi. 3 litre bitirme işini geç saatlere bırakınca, gece boyunca yarı uykulu WC yolları... 
Gerçi, sabahları uyanmak için şahane oluyor. Yiyorsa, uykuya devam et. Seve seve fırlıyorsun yataktan.






Demek ki neymiş:
  1. Bir yerden çıkmadan, mutlaka son iş olarak WC'ye uğranacak.
  2. Öyle "bu maili de atayım, ondan sonra giderim" türlü risklere girilmeyecek. Yetişeceğim derken ayağın takılabilir, onu da geç, içeride sıra olabilir. Yanarsın.
  3. Trafiğe çıkmadan 1 saat öncesinde su içme bırakılacak. Öyle hayaller falan kurma, bu trafik hep aynı kalacak!
  4. Rahat bir uyku için 3 litreyi gün içine yaymakta fayda var. Hele sabah 1 litreyi bitirdin mi, gerisi şahanesiyle geliveriyor. Sonra gün içinde işten çıkmadan 1 saat öncesine kadar da 1,5 litre daha... Akşama sadece 0,5 litre bıraktın mı, gelsin mis gibi Zayıflatan Güzellik Uykusu.





 

Tüm bu sıkıntılara rağmen, ben artık ömrüm boyunca GÜNDE 3 litre SU içerim arkadaş!

  • Verdiği ENERJİ öyle böyle değil! Tüm üşengeçlikler gitti bitti! Önce yavaştan "şunu da mı yapsam", "şu işi de halledeyim" ile başlayıp, "oturmaktan sıkıldım, ayakta çalışayım" ve "ben şuraya bir koşu gidip geleyim"'ler ile devam edip, durum "yogamı özledim", "şu adımlarımı bitirivereyim"'e kadar geldi. Bu arada, bugünkü tüm bu çene düşüklüğüm de bundan. El dursa, çene durmuyor! :-) :-p

  • Beyne su gittiğinden, zihin açılıyor! Sağlıklı düşünebilme ve doğru karar verebilme gücü gittikçe yükseliyor! ODAKLANMA budur! O derece ki, "İçimdeki canlılığı sevdim ben! Canlılığma canlılık katacak yemeklerden kullanayım seçimimi!" kararları alınmaya başlanmıştır.


  • MOTİVASYON zirvede! Öyle ki, "2015'e girerim, ışıltılar içinde, deri deri!" alışverişine çıktım şahanesiyle! 36 bedenleri toplayıp aldığım gibi, girdim deneme kabinine. Tamam, biliyorum, farkındayım durumun. Ama arkadaş, bu kadar da olmaz ki! Çıkmıyor bunlar yukarı basenden! Allah'ım çıldıracağım! Yok! Patlayacak! Kan ter içinde kaldım! Bu kabinleri niye bu kadar dar yapıyorlar ki yani! Zıplasam! Oldu! Tamam! Da, en ufak harekette dikişler gidecek! Aynaya da bir baktım ki, ne olmuş bu benim bacaklara böyle!!! Sinirden dumanlar çıkıyor burnumdan! Ağladım ağlayacağım. Çıkarıp, fırlatıp atasım var, yok, şimdi de çıkmıyor ki üzerimden! Kaldı üstümde! Cinnet geçireceğim, birazdan. Yandım, su içeyim... Yırtmadan, patlatmadan, yavaşça çıkarmayı başardım! Atmadım! Satın aldım!

Boyfriend Kot: PULL&BEAR
Skinny Pants: H&M




Su'yun gücü ile, ben şimdi, "Anti-Aging Etkili Zayıflama Programı"'mı "10 Adımda Kış Günü Zayıflama Formülü"'m ile destekler ve "İncecik Bacaklar için Yoga"'ma başlarım!



Yılın son günü, 31.12.2014, işe, tarzının hastası olduğumuz Vogue Paris'in Genel Yayın Yönetmeni Emmanuelle Alt şeklinde, deri pantolonum ile gider...


Emmanuelle Alt



Emmanuelle Alt



Emmanuelle Alt


Emmanuelle Alt


Emmanuelle Alt



Geceye de payetli skinny'm ile girerim.






















MUTLU YILLAAAAAARRRRRRRR... :-))))))))



23 Kasım 2014 Pazar

Günde 3 litre Su ile 10 Yaş Gençlik


Çok şükür, hem "aç kurt" sendromu, hem de karbonhidrat ataklarından kurtuldum. Ancak olan oldu, maalesef! Ve şu benim "HAYAT İKSİRİ" bana artık çok fazla "HAYAT" vermeye başladı! Öyle bir şiştim ki!


"Su'yun gücü adına!"'dan yardım almam gerek de, bir türlü su içme durum haline giremiyorum; 3 litrenin yanından bile geçemiyorum. "Su Hayattır!" yazımı okudukça da SAĞLIKLI BİR YAŞAM TARZI'nın ilk ve en önemli konusunu nasıl unutabiliyorum anlamıyorum! Deli olacağım! Olmadı, kafa atacağım!

Sular içinde kalasın, e mi Bikini! :-p :-D








Derken, İngiliz Daily Mail gazetesinin muhabiri Sarah Smith'in sadece 1 ayda, günde 3 litre su içerek 10 yaş nasıl gençleştiğini anlatan makalesine rastladım.

Hikaye, Sarah'ın yıllardır çektiği migren ağrılarından dolayı nöroloğunun ve yaşadığı sindirim problemlerinden dolayı da diyetisyeninin, ikisinin de aynı anda, ona günde 3 litre su içmesini önermesiyle başlar.

Gazetecilik ruhuyla kendi üzerinde bir deney yapmaya karar verir. Tam 30 gün boyunca günde 3 litre su içecek, tecrübe ve deneyimlerini not edecektir. Bir de yüzünün fotoğrafını çeker ve 30 günün sonunda da bir yenisini. Sonuçlar mucize gibidir. Kendi bile inanamaz: "42 yaşındayım, ama ilk fotoğrafta 52 gibi görünüyorum. Şoktayım!"




Kaynak: Daily Mail


Baş ağrıları ve sindirim sorunları, daha ilk haftanın sonunda, kendiliğinden yok olurken, 4 haftanın sonunda cildi muazzam canlanmış; kendi değimiyle "yeniden doğmuş"'tur. Yenilenmiş. Işıltıya kavuşmuş. Lekeler ile birlikte çizgiler de hafiflerken, cilt yeniden elastikiyet kazanmıştır.

Dahası var! Hem de neler!

İlk haftada, yeniden sabah yogasını yapma gücünü bulur.
Bu kadar su ile karnının şişeceğini düşünürken, 2 haftada düzleşmeye başladığını görür. Eşinin dediğine göre de, selülitler kaybolmaya başlamıştır.

Üçüncü haftanın sonunda, sabahları uyandığında gözlerini ovuşturmayı bıraktığını anlatır. Gözlerdeki kuruluk yok olmuştur. Göz kapaklarının esnekliği artmıştır. 
Sürekli seyahat halinde olduğundan, artık o kadar da yorgun hissetmeyip, uzun bir yolculuktan sonra bile işine odaklanabiliyordur
Açlık ile susuzluk arasında farkı artık öğrenmiştir.

Ve dördüncü hafta sonunda, "Cildim bebek gibi oldu." derken, "Beslenmemde herhangi bir şeyi değiştirmemiş olmama rağmen çok daha sağlıklı, daha enerjik ve daha ince hissediyorum." diye ekliyor. 4 haftada belden 2.5 cm vermiştir.


Bakınız, zati, akıllı su filtre markalarından biri de olayı Infographic'e dökmüş:





E şimdi ben bu gazla "30 günlük bir su içme Challange"'ına başlamaz mıyım? Belden 2.5 cm diyor hatun!



Jennifer Aniston



Sarah ablamızın deneyimlerinden aldığım tüyolar ile Günde 3 litre Su içme, içebilme Kuralları şöyle:



1. Sabah uyanır uyanmaz su içilecek! Her iş gibi, buna da sabahtan başlamazsan olmuyor! Bir de limonlu su olursa, ılık, değmeyin güzelliğime.



2. Su şişesi yanı başından eksik edilmeyecek. Adımsayarım gibi, gerçi adımlar pek bir vahim ya şu ara, boynuma şişe mi assam?!

3. Aşka getirecek su şişeleri çok etkili! Malum, aşk insana her şeyi yaptırır! Gisele ikoncanımızın yanından ayırmadığı, bkr şişelerini birileri memlekete getirse ya! 




Gisele Bündchen



Gisele Bündchen

Neyse, o olana kadar, evdeki ve ofis masamdaki litrelik cam şişelerimin üzerine şirinleştirici kalpler çizeyim. Şu cam kalemlerinden alayım.

Kırılmaması için kalbini şişeye saklamaya
karar veren bir kızın hikayesi

4. Yemek yemeyi, hatta atıştırmayı bile hak etmek için, önce su içilecek. Su içmeden herhangi bir şey yenmeyecek!


5. Kafein, alkol, diüretiktir, amman. Oldu ya içtin, 2 katı kadar su içmek lazım gelir.

6. Gün, hakkettiği kutlamaya yakışır, su ile tamamlanacak! Elma sirkelisi cana can katacak!



Şuraya bir de tablomuzu ekleyelim:








Ben bir 20'li yaşlarıma döneyim; sonları oluyor gerçi ya, hatta pek bir sonu ya, olsun; geliyorum. :-) ;-)






Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...