meditasyon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
meditasyon etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Eylül 2019 Pazartesi

Çöktü resmen benim bu immün sistemim!


Nasıl bir koşuşturma ve stresti o Allahım!

Bayram'da ofiste çalışacak kadar tavan yapan iş yoğunluğu içinde, "ben çok yoğunum, ilgilenemezsem kırılmayın" demeyi aklımdan geçirirken, bana danışmak kibarlığını bile göstermeyen, gezmek, yemek, içmek ve eğlendirilmek isteyen malum taraftan gelen yatılı misafir... Akşam 8'de ofisten son hız koşarak çıkıp, zatı aileye evde sofra kurup, gecenin kaçına kadar sağlıklarına içip, sabahın köründe, herkesler horul horul uyurken, ben işe gitme telaşındaki tempoyla feci yoruldum. Malum onlar tatilde. Her akşam da, haftasonuna da bir program isterler. Bir de benim zaten tatlı bir telaşım var: Biricik kardeşçiğim evleniyor. Hem heyecanım dorukta, hem duygusalım çok, hem de hazırlıklarım var. Diyetteyim de, sporum da var.

Oysa her şeyimi saniye saniye planlamıştım. Ofisten çıkmadan erken akşam yemeklerimi lüpletip, alışveriş merkezlerine yürüyerek gidecektim. Hem günlük yürüyüşümü yapmış hem de alacaklarımı planlayacaktım. Sonra son yoga seanslarında stres atacak, ertesi güne salim kafa ve vücut kalkabilmek için, eve gelir gelmez cump yatacaktım.

Bir de bu abiye kıyafet konusu var. Düşünürken bile daralıyorum. Ne tarzım kendisi, ne de o beni seviyor hani. Zira, sadece ince belliler için yaratılmış bu "gece kıyafetleri", bu elma bedene uymuyor yani. Neyseki, kına gecesi havasında, sürpriz hazırlayacağımız bekarlığa vedası için buldum bir elbise. Ayakkabı ve çantası kalmıştı.
E uzaktayım bir de. İzmir'de yanlarında da olamıyorum. Aklımın yarısı, bazen tamamı onlarda.
Gidip gelme, valiz hazırlama telaşımı da ekle...

Derken, 2. köprü tadilata girmez mi?!!!
İlk gün 4 km.'ciği tam 3 saatte alınca, ağlama krizine tutuldum. İkinci hafta, aynı kilometrecik mesafeyi 2 saatte alıp, tam köprüye indiğimde, arabam arızalanıp köprüde kalınca, sinir krizi geçirmişim.

İstanbul trafiği gibi, zihnim, bedenim, ruhumla birlikte tüm planlarım da felç oldu!





Önce, şu zaten beni zorlayan ve yaşam kalitemi hiç eden, yaz aylarında iyice artan, yüzüme ve boynumdaki ter ve ateş basmalarından, boynum isilik oldu sandım. Bazen feci alevlenip, ağrılı yanmalar, deli kaşıntılar ve pul pul dökülmeler yaşasam da ilgilenecek zamanım yoktu. Hem neyse neydi ve ne doktorun, ne de hastanenin sırası değildi.


Kınamızı da, düğünümüzü de şahane güzellikte atlattık, çok şükür.

Kociş'e şu ensemedeki saç diplerime bir bakmasını istedim. 
"Nolmuş böyle! Hemen doktora gidiyoruz!"






Son zamanlarda çok ciddi bir stres geçirmiş miydim?

...

Uzun uzun anlatıp, sabırla tüm sorularımı cevaplayan bir doktor bulabilmenin sakinleştiriciliği ile ilk şoku atlattım: Sedef hastalığına (psoriasistutulmuşum!


Sedef hastalığı yayılır mı?

- Saç diplerinde çıkan sedef tipinin vücudun başka yerine yayılmasını beklemeyiz.

Bulaşır mı?

- Hayır, bulaşıcı bir hastalık değildir.

Saçım dökülür mü? 

- Vereceğim losyonları düzenli uygularsanız, önerdiğim şampuan ile birlikte, deri rahatlayacaktır. Aşırı kaşınmak saça zarar vereceğinden dökülmeler yaşanabilir.

Sedef hastalığı geçer mi?

- Yatışabilir, geçebilir de, tekrar alevlenebilir de. Geçer sonra tekrar çıkabilir de. Stres en önemli tetikleyici! Endişelerden, stres düzeyinizi yükseltecek şeylerden uzak kalmaya çalışın. Telkine çok yatkın bir hastalıktır. İyileşmeye dair olumlu duygular sedef hastalığına çok iyi gelir.

Peki aslında nedir bu Sedef hastalığı? Neden olur?
- Otoimmün hastalıklardan bir tanesi.
İmmün, yani bağışıklık, sistemimiz bizi dış mikroplara, enfeksiyon ve hastalıklara karşı korurGerektiği gibi çalıştığında, bağışıklık sistemi bu mikrobik yabancıları algılar, onları çevrelemek ve öldürmek için savaşçı hücrelerden oluşan bir savunma gücü gönderir. Sağlıklı bir bağışıklık sistemi, yabancı istilacılar ile vücudun kendi hücreleri, organları ve “iyi” mikroorganizmaları arasındaki farkı bilir.
Bir otoimmün hastalıkta, bağışıklık sistemi vücudunuzun bir kısmını (eklemleriniz, cildiniz veya organınız gibi) yabancı olarak algılar. Sağlıklı hücrelere saldıran otoantikorlar adı verilen proteinleri salgılar. Yani otoimmün, vücudun bağışıklık hücrelerinin organ ve dokuları "yabancı" olarak görüp bu dokulara saldırmalarıdır; böylece o organın çalışmasını bozabilirler. 

Ne acayip iş! O mucizevi bedeni ne hale getiriyorsak, nasıl kafasını karıştırıyorsak artık, kendine savaş açan, kendini yok etmeye çalışan bir canavara dönüştürüyoruz!

Tıp 1 diyabet ve Haşimoto'nun da birer otoiümün hastalık olduğunu duyunca iyicene şaşırıyorum.

Denizin ve güneşin şifasından faydalandım şahanesiyle tatilde olduğum için. D vitamini önemliymiş. 10:00-14:00 arası, bol bol güneşlendim. Meditasyonlar, sakin yürüyüşler, bol bol temiz hava...






Şimdi döndüm "gerçek dünya"'ya malum. Daha yoldayken bile endişelenmeye başladım. Bu şehirde nasıl sakin kalır ki insan?
Hızlıca bir kaç kaynağa başvurdum. Beslenme konusunu araştırıyorum ama besbelli yine Ayurvedik sindirim sistemi konusuna dönüyor iş.  

Dr. Amy Myers'ın "The Autoimmune Solution" kitabını çalışmaya başladım bile ama öncesinde stres ile baş etme yöntemleri bulmalıyım. Zira şimdiden yeniden çıkacak diye endişelere kapılmış durumdayım.

... derken, bir telefon. Kız kardeşim: "Canım, endişelenme Annem iyi. Apandisiti patlamış, yoğun bakımda, ameliyata alacaklar." 
İlk uçakla İzmir'e.
...

Çok şükür çok daha iyi. İltihap baya bir organlara yayılmış, temizlemek için kadıncağızın göbeğini boydan boya kesmişler. Zımbalamışlar kuzumu. Kıyamam. 52 tane saydım.
Bununla gelsin geçsin.
Allah sağlığına sağlık katsın.
Çok geçmiş olsun Annemmmm. ❤️






Evvelki gündü, CarrefourSa'da sebze reyonundayım. Bir anda kollarım kaşınmaya başladı. Farketmeden kaşımışım da galiba. İki kolumda da, iki ayrı yerinde acayip kızarıklıkla birlikte deride kabartılar. Kollar olmuş kıpkırmızı! Her bir kolumu her iki farklı yerinden aynı anda dev sivri sinekler ısırmış sanki. Ya da kollarımı arı kovanına sokmuşum da, kovandaki tüm arılar kollarımdan sokmuş sanki. Çapı en az 10 cm'lik dev dikdörtgen kabartılar! Nasıl yanıyor bir de!
Ben bir panik!

Market sepetini içindekileriyle öylece bırakıp, eve koştum. Önce rahatlamak ve sakinleşmek için nefes egzersizleri, sonra da yapabildiğim kadar meditasyon yaptım.
Beyin, zihin, rahatladıkça, sinir sistemi, beden de rahatladı, sakinleşti. Uyuya kalmışım. Uyandığımda, kollarımdaki kızarıklıklar da kabartılar da kaybolup gitmişti.


İki New York Times bestseller yazarı, Dr. Daniel Goleman ve Dr. Richard J. Davidson "Karakteri Değiştirmek" adlı kitaplarında düzenli meditasyon yapanlar (kendi deyimleri ile meditasyoncular) ve meditasyon yapmayanlar olarak ayırdığı 2 ayrı grup üzerinde gerçekleştirdiği testlerin sonuçlarını ortaya koyuyorlar. Sadece meditasyon yaparak hastalıkları tamamen iyileştiği sonucuna varılmış olunmasa da, düzenli meditasyon yapanların kronik stresi, kanda sürekli yüksek kalan o kortizol'ü düşürerek bedende yarattığı zararları engellediği kesinleşti! 😍🥳







Vakti zamanında, bu stres hormonu pisliği kortizol'ün bedene ettiklerini yazmışım. Şimdi tekrar okuyunca görüyorum ki, konuyu baya bir yumuşak geçmişim! Daha Yoga ve Ayurveda zihnime ulaşmamışım! Yine de fena bilgiler değil hani. Biraz göndermeler var, şahane!
👉🏼 "Kilo Vermenin Gizli Düşmanı: Kronik Stres" (okumak için tıkla!)


Velhasıl, Dr. Ümit Aktaş "Mutluluk Kürleri" kitabında, kronik stresi  ve ettiklerini en sade ve en güzelinden şöyle anlatır:
"Modern yaşam ve sol şeritte son hız akıp giden hayatlarımız hepimizi anksiyete, stres ve çaresizlik hisleriyle dolu duygusal bir girdaba sürüklüyor.İş yerindeki rekabet, şehir hayatının zorlukları, geçim kaygısı derken ruhsal sağlığımız tehdit altında. Unutmayın, kronik stres sadece ruhsal sağlığınızı değil fiziksel sağlığınızı da etkiler. Bunun tam tersi de geçerli: Ne kadar kötü beslenir, ne kadar hareketsiz bir yaşam sürerseniz stres seviyeniz de o kadar artar. Biraz önce stresin sadece ruhsal değil aynı zamanda fiziksel sağlığı da olumsuz etkilediğini belirttim. Dilerseniz bu mekanizmayı biraz açalım. Stresli olduğunuzda vücudunuz bir hormon salgılar. Evrimsel olarak baktığımızda kortizol hormonu aslında hayatımızı kurtarmak için tasarlanmış bir mekanizmanın tetikleyicisidir. Bir tehlikeyle karşılaştığınızda vücudunuz bağışıklık sisteminden üreme hormonlarına kadar tüm sistemleri kapatır ve kortizol salgılar. Çünkü öncelikli olan yaşamınızı tehdit eden tehlikeden kaçmanızdır. Kortizol hemen kan şekerini yükselterek tüm sisteme kaçması için gereken enerjiyi sağlar. Tehlike geçtiğinde ise, kortizol seviyesi düşer ve sistem normale döner.
Peki, hayatta kalmanız için tasarlanmış bir mekanizma nasıl oluyor da sağlığı ciddi anlamda tehdit eden bir tehlikeye dönüşüyor? Sorun stresin kronikleşmesi. Yani, vücudumuz kısa süreli streslere göre tasarlanmış bir sistem. Ama rekabetçi bir iş yaşamı, işe gitmek için trafikte saatler geçirmek, geçim gailesi, çevremizde olup biten olumsuzluklar derken hepimiz kronik stres mağdurları haline geliyoruz. Televizyonu açıp haberleri izlemek bile kanımıza kortizol pompalanması için yeterli.Sonuçta vücut hep alarm durumunda kalıyor ve kanımızdaki -stres hormonu olarak da bilinen- kortizol değerleri seviyesi hep normalin üstünde seyrediyor. Sonuç: Anksiyete, bağışıklık sisteminin etkin bir şekilde çalışmaması, yüksek tansiyon, sindirim problemleri, kısırlık, obezite, kalp krizi, uyku, hafıza ve konsantrasyon sorunları. Tabii stresin zemin hazırladığı tüm bu sağlık sorunlarının vücutta birçok mekanizmayı harekete geçirdiğini de göz önüne almak gerekiyor. Zaten işin içine bağışık sistemi de girdiğinde kronik stresin sizi nezleden kansere tüm hastalıklara karşı savunmasız bir hale getirmesi kaçınılmaz.Lütfen “Altı üstü stresliyim” deyip durumu hafife almaya kalkışmayın. İngiltere’de yapılan ve sonuçları 2008 yılında yayınlanan kapsamlı araştırma(1), işleri gereği devamlı yoğun stres altında çalışan iş gruplarında kalp krizi riskinin 23 kat arttığını gösteriyor. Evet, yanlış okumadınız tam 23 kat!"


Nöroendokrinolog ve yazar Robert Morris SapolskyStanford Üniversitesi ve National Geographic işbirliğinde geçilen ve bence mutlaka izlenmeli olan "Stress: Portrait of A Killer" (Stres: Bir Katilin Portresi) belgeselinde şöyle der:
"Stres sadece duygusal bir durum değildir... Stres ölçülebilir ve son derece tehlikelidir."








Velhasıl, hemen toksiklerden ve en acilen glutenden uzak beslenme düzenine geri dönmek ve hatta olabildiğince devam ettirmek lazım geliyor da, her şeyden önce meditasyonu bir yerleştireyim tekrar günlük rutinime! 🧘‍♀️





Şöyle 21 günlük bir challenge nefis olurdu mesela. Bir de keşke şöyle grupça, hatta Instagram dostlarımla işe girişsek de motivasyonu tavan yapsak! De, çok sevgili iPhone 6 Plus'ıma onca yaşamışlığı ağır gelmeye başladı! Çalışamıyor arkadaş!! Mesela WhatsApp grubunda kızlar dedikodunun dibine vururken, ben bir yorum yazıp atana kadar, ki klavye nasıl kitleniyor ve deli ediyor anlatamam, bambaşka konulara geçilmiş olunuyor. Ne dedikodunun ne de sohbetin içinde olabiliyorum. 
Şipşakçı kızlar grubumuzda, buluşma günlerimize, benim telefon yazdığım mesajı algılayıp paylaşana kadar, buluşma günü geçmiş oluyor! Facebook'tan canım arkadaşıma doğum günü mesajı atana kadar kızın doğum günü geçiyor!
Bezdirdi yeminle!

Yeni iPhone 11 şahaneye benziyor. almak istiyorum, evet de, 15,000.-TL civarı olacak deniliyor!!! Yahuuuu biz o paraya araba alıyorduk!!!

Gel de gerilme!
Gel de endişelenme!
Gel de dellenme!
...


Nefes al. Nefes ver. 1.
Nefes al. Nefes ver. 2.
Nefes al. Nefes ver. 3.

...


Ne demiş Neale Donald Walsch:
"Endişe bittiğinde sağlık bir anda düzelir."


...

Deprem mi oldu? 😱




13 Mart 2018 Salı

Geldi Bahar!


Tüüüüüüm bu işlerin işlikten çıkıp, çıldırmama sebep!!!
👉🏼 Sevgili asistanın!!!

Allah'ım, kendisini o kadar seviyorum, biliyorsun!
Ama Allah'ım, beyaz yakalı bir katil de olmak istemiyorum! 😤😡😁




Yok anacım, ben müdür olmak için doğmamışım!
Ya da belki de doğmuşum da, hatta tam da bu iş için yaratılmışım da, asistanım Asistan olmak için doğmamış!!!

Aralık başından beri çektiğimi bir ben biliyorum. Şu şahanesiyle hazırladığım, bir önceki yazım planlarından, bırak Zeynep Hocam'ın meditasyonuna katılmayı, Savasana'ya bile geçemedim. Hayır Mart ayına bile girmişiz, ben yeni farkettim!

Yine de, Allah için, beslenmede gayet şahaneyim. Tamam, itiraf ediyorum, Ankara'da, Mamişkom'la sapıtmış olabilirim. Basını götürdüğüm Cenevre'de, süperiyle coşmuş da olabilirim. Ama, iki gözüm önüme aksın ki, telafi de ediyorum, aç yatıyor, aç kalkıyorum! 😁

Şu menapoza girdiğimden beri, bir gram bile verememek nedir?! 2 gün sapıttın mı, yapışıyor kalıyor hemen kilolar. 3 gündür yemiyorum, içmiyorum; gram gitmiyor!
Ah o östrojen dolu gençlik neydi be! Sağlıklı beslenip, bir akşam yemeğini atla, gidiyordu hemen bir öncenin akılsız başın işleri! Şimdi öyle mi?!

Geçen, depresyona tutulmuş yakaladım kendimi! Yeme! İçme! Davetleri kabul etme! Dışarı çıkma! Açlık içinde otur evinde!!! Ve biiiiiir gram bile vereme!!!
Hayat zindana dönmüştü!






Hayat, zindana mı dönmüştü???
Neden?
Yiyemedin diye mi?
İlla o aklından geçeni yemek zorunda mısın ki?
Hayır, zevk almak denen şahaneler, neden sadece yemek üstüne kuruluyor ki?





Uyumak, bazen yemek yemekten daha zevkli değil mi ki?!
Tertemiz çarşaflara bir de duş da alıp tertemiz pijamanla girdiysen, başka ne istersin, mesela?!
Mis gibi bir uyku gibisi var mı ki?!

Sabah uyanınca, sevdiğini bulmak yanında?!
Yanında olduğu için, yaşadığı için, bir güne daha birlikte başladığınız için, tutunmaz mısın hayata?!

Annen, kardeşin dalsa sabahları odana da, yastık savaşına tutulsanız mesela?
Sonra, sımsıkı sarılıp, kahkahalarla yataktan devrilseniz ya!

Yeniden aydınlanan güne uyanmak, mesela?
Güneşin doğuşunu seyre dalmak ya da?

En sevdiğin şarkıyı radyoda yakalayıp, ona eşlik etmek?
Mırıldanırken nakarata kapılıp, haykırırcasına tüm siteye o müziği ezberletmek?
Ritmine kapılıp, çılgınca dans etmek?

Nefes almak?
Çiçekleri koklamak?
Yağmurdan sonra toprak kokusu?
Ya çim kokusu?
Hele çıplak ayakla da yürüdün müydü üstünde?
Sahil boyunca?
Yağmur, çiselese bir de üstüne?

Bahçe sulamak?
Uzun, rahatlatıcı bir duş almak?
Güzel bir roman?
Bilgi dolu iyi bir kitap?
Sürükleyici bir film ya da?

Yoga?
Meditasyon?

Gün batımına dalmak?

İyi bir dostla keyif dolu bir sohbet?
Fıkralara, karnın ağrıyana kadar gülmek?
Gülmekten katılmak?

Yavru kediler?
Kediler?
Köpekler?
Tüm bu dünya tatlısı canlılar?




Güzel bir masaj seansı?
Yüz bakımı?

Yıldızları seyretmek?
Deniz kenarında, imbatlı, kumda güneşlenmek?
Denizde sırt üstü öylece yüzmek?





Bir çocuğu sevindirmek?
Birine yardım etmek?
Bir yüzü gülümsetmek? ☺️





...

Bitmez bu liste!


İçinde yemek olmayan, ne çok keyif var!


Var da, sistem bizi o keyiflere ulaşmamızı engelledi. Bizi kapalı bir ofise tıktı! Önümüze, tek seçenek olarak yemeği koydu! Hayatımızda, "öğle yemeği" "arası", bir de "akşam yemeği" yiye bil diye "paydos" edilen mesai var! "Haftasonu" diye bir kandırmaca da çıkarmışlar. Hafta içindeki yoğunluktan halin kalırsa, belki yemek dışındaki o keyiflerden birini sürme şansına erişebiliyorsun. Gerçi, şimdi de, "aradığın her şey AVM'lerde var" türü yönlendirmeler var malum!
Beden zehirleyecek kadar yemekle bozduk kafayı, sonra da hızlı moda markaları mağazalarının deneme kabinlerinde ağlıyor bulduk kendimizi!
Hepsi "sistem"'in suçu!





Öyle bir yere getirildi ki bu insanlık! "Keyif" denen şey "tüketmek"! Tüketimin ana konusu da, en kolay ulaşılır olan, "yemek"!

  • Keyif için yemek!
  • Rahatlamak için yemek!
  • Mutsuzken yemek!
  • Sosyalleşmek için yemek!
  • Ödül için yemek!
  • Sıkılınca yemek!
  • Paylaşmak için yemek!
  • Kutlamak için yemek!
  • Hediye de yemek!
  • Yemek de yemek!!!




Yahu, yemek, temel ihtiyacımız olan bir yakıt değil mi ki sadece! Bunca anlam yüklemek niye? Öyle bir yıkandı ki beynimiz, içgüdülerimizi kaybettik!





"Evcilleştirilmiş", "bize benzetilmiş"'ler dışındaki "doğadaki" "canlıları" izlediğinde, hiç biri şişman değil! Yaratıldığı bedenin dışına çıkanını, kitlesini korumak için çaba harcayanını bulamazsın! Çünkü onun, "O" muazzam "yaratıcı" ile bağı kopmamıştır henüz! Sokak kedilerine, köpeklerine dikkat edin. Yemeği önce bir sağından, sonra solundan keşfeder. İçgüdüsü "evet, zehir değil ve bedenine şifa eder" kararına varınca, ancak ondan sonra başlar yemeğe. Zorlasan da, istemediği bir şeyi yediremezsin! Ve bedeninin ihtiyacı ne kadarsa da o kadar yer! Doyunca durur, fazlasını stoklama gibi bir düşüncesi hiç yoktur. Biz manyak insanlar, yarım bıraktığı için yemeğini, zorlarız canım canlıları. Aynısını çocuklarımıza yapıyoruz. Onların da "doğa ile bağlantılarını" koparıyor, "içgüdülerini" yok ediyoruz!





Eee ne etcez? Sistemi suçlayıp oturucaz mı öyle?





Ses çıkaracağız!
Ayaklanacağız!
Savaşacağız!

Yok be yahu, sistemle değil! Yıkanmış beynimizle! Zira biz değişirsek, dünya değişir!





Şimdi bu "yemek" ile olan içli dışlı ilişkimize bir düzen getirmek lazım. Bunun en şahane yolu da, onu biraz kendinden uzak tutmak!

Aralıklı Oruç, "Intermittent Fasting" (IF), "yemek" ile kafayı bozmuş zihnime iyi gelecek.

Sadece 12:00-18:00 yarası yemek yiyeceğim. Geri kalan zamanlarda bolca ve sadece sıvı.

Ohhh bahar geldiğine göre, bol bol salatalara, zeytinyağlılara dönebiliriz. Mevsimde ne varsa!
  • Taze bakla
  • Sakız enginar
  • Kabuklu taze ceviz
  • Çağla badem
  • Kuşkonmaz
  • Mantarlar
  • Bezelye
  • Kekik
  • Semizotu
  • Taze sarımsak
  • Taze soğan
  • Kumkuat

Enginar - Alaçatı Ot Festivali 2017


Çağla - Alaçatı Ot Festivali 2017



Sonra, Mayıs ayına doğru da: (Yaz geldi demektir)
  • Asma yaprağı
  • Deniz börülcesi
  • Deniz fasulyesi
  • Taze fasulye
  • Taze patates
  • Yeşil erik
  • Mayıs şeftalisi

Urla, Nisan 2017


Alaçatı Ot Festivali 2017



Bi'de otlar var elbette:
  • Ak pazı
  • Arapsaçı
  • Askerotu
  • Ballıbaba
  • Deniz otu
  • Yabani semizotu
  • Sarı filiz
  • Hindiba
  • Hardal otu
  • Turp otu
  • Radika (Hindiba)
  • Labada (Efelek) (Çiriş)
  • Ebegümeci
  • Isırgan otu
  • Madımak
  • Cibez
  • Gelincik otu
  • Kazayağı otu
  • Şevket-i Bostan (EN SEVDİĞİM)
  • Erguvan
  • Tere
  • Tarhana otu
  • Hodan
  • İzvinya


Ege Otları - Alaçatı Ot Festivali 2017


Şevketi Bostan - Alaçatı Ot Festivali 2017


Ege Otları




İçecekler, elbette en başta su, sonra çeşit çeşit çaylar.
Hadi kahveyi sabahları izin veriyorum kendime. 😉


Yemek saatleri dışında bol bol hareket. Bahar ile uyanan bedenin de zati türlü hareketlere giresi var, kanı kaynıyor. Kışın hantallığından yakında eser kalmaz.

Sabahları artık yeniden aydınlıklarda uyanabildiğimize göre, ver elini Surya Namaskar, Güneşe Selam.


Vücut, nefes ve zihin birleşsin. Fiziksel ve ruhsal varlığımız her anlamda canlansın.







Yürü! Yürüyebildiğin kadar yürü! Öğle yemeğinden sonra, 10 dakika bile olsa, çık yürü! Akşam uzağa park et arabayı, yürü. Sabah küfür edeceksin önce kendine, ama sonra "Ohhh be!" çekeceksin.



 

Bir de akşam yogası üzerine meditasyon şart!





E hadi ben otlanmaya gideyim o zaman!
Bi' dakka!
Saat kaç?




















5 Ocak 2018 Cuma

Nerede kalmıştık 👊🏼


Raporu yetiştireyim. Koş.
Mağazalara uğramak lazım. Koş.
Etkinliğin son düzenlemelerini kontrol edeyim. Koş.
Etkinliğe katılayım. Koş.
Aynı zamanda sahada olayım. Koş.
Ofisteki işler kaldı. Koş.
Koş.
Koş.
Koş.

... derken...







O telaşla ayağını sen pufa bir çarp! Bıraktım sol ayağımın en küçük parçası parmağımı oracıkta!
2018'e girildi kırık ayakla!!!







Hoşgeldin Yeni Yıl. 🎉🍾🥂

Neyse, evren "artık bi' dur" dedi zaar.


10 gün işgörmezlik raporunu kaptım.
AVM'lerin food court'larında sefillikler çekmekten bıkmıştım. Şimdi yemeğimi kendim yapıp, hem de o gün, aynı gün yeme lüksüne sahip olacağım. Yupppiiii...
Malum, zavallı beyazyakalı, öğle yemeğini hazırlar önceki akşamdan.

Hayır, tabiki de hiç çalışmayacağım anlamına gelmiyor bu, da hiç olmazsa ofise gidip gelmek ve trafikten uzaklaşmış olacağım şu parmak ile sayılan bir kaç gün için. Yoksa, Laptop'umu çoktan açtım da maillere cevap yetiştirmeye başladım bile.

Her şeye rağmen Yeni yıl iyidir. Yeni kararlar. Bir önceki yıldan kurtulup, yepyeni 365 güne adım atmalar. Motivasyon doludur da. Yeni yıl gecesinin sihirli olduğu bile söylenir.






Ve 2018 yılı, astrolojiye göre belirsizliklerin bittiği yerine netliklerin geleceği yılmış. 
Fırsatlarla dolu olacakmış. Ancak o fırsatları farkedip, sahiplenip, sorumluluğu ele alıp onu geliştirene doğacakmış mucizeler.

İçindeki "8"'i de pek sevdim. Güç ve aynı zamanda dengeyi anlatan "sekiz", benim için ince belli kadının zerafetini simgeliyor.







İnce bel demişken, tabi ki de ilk 2018 kararım budur: Yeniden incecik belli olacağım.





Sihriyle aldığım mesaj da: Olabildiğince yemeğimi kendim pişireceğim. En sağlıklısından, en incelteninden. Rapor bitince de haftasonlarımı yemek yapmaya adayacağım. Belki güzel fotoğraflarını da çekerim hem.


Geçen yıl, sanki hafta içi az yoğunmuşum gibi haftasonları da kendimi kurslara verdim. Kuslara gidildi de gidildi, uygulamaya zaman kalmadı.
2018 yılı için en önemli kararım: Yeni bir şey öğrenmek için haftalarca kurslara gitmeyi bırakıyorum. Günlük uygulamalı workshop'lar bulursam eyvallah. 
İlla bir mükemmel olmayı bekliyorum, bir şeyi uygulamaya başlamak için. Ayurveda'ya başlandı. Dahası için onca kitaplar alındı. Neredeyse 1 yıllık eğitime de katılınacaktı. Yahu bir uygulamaya başla bakalım. Korkma hata yapmaktan!
Fotoğrafçılık keza öyle. O kurs senin, bu kurs benim. Yahu fotoğraf çekmedikçe nasıl gelişeceksin. Bırak artık bu mükemmellik peşinde koşmaları. Uygulamaya başla artık bir yerden!






Ha bir de şu şaraplara da bir ara vereyim. Son okuduğum bir araştırmada, alkol, şarap dahil, merkezi sinir sistemini bastırarak, metabolizmayı yavaşlatıyormuş. Yani o günde 2 kadeh şarap zayıflatır hikayesi, safsata. 
İngiliz bilim adamları da araştırmış, oralar çok içer malum, ve bulmuş ki, yemek ile birlikte içtiğin zaman, yemek yakılamıyor ve hooop yağ olarak bele, totoya yerleşiveriyormuş.








Yani... 😜🤪😂🤣

Bir de, böyle yılın başında karar alıp bırakmayacağım konuyu. Leyla Bilen'in "Değişim ve Dönüşüm Günlüğüm"'den aldığım feyz ile her ayın sonunda, "bu ay öğrendiklerim" ve "aldığım yeni kararlar" ile kendimi güncelleyeceğim.





Ve şimdiden söylüyorum, Şubat ayı, Bikini Versiyonu Plank ayı!
👉🏼 http://bikiniprojesi.blogspot.com.tr/2013/11/bikininin-plank-ile-imtihan.html


Bu arada çok sevgili Zeynep Aksoy Hocam, her gece Türkiye saati ile 22:00'de YouTube'da canlı canlı nefis bir meditasyon yönetiyor. Bununla kalmıyor, zihin, sinir sistemi, meditasyon ve yoga felsefesi hakkında bilgiler de paylaşıyor. 
8 hafta boyunca her gün bu zen meditasyonunu yapsam.  🙏🏼

👉🏼 YouTube Kanalı: https://www.youtube.com/channel/UChhTAHFhVj5z9hTOa9OWgLA





Bir de, bir minik serçe parmağımızı dibinden kırdık diye Yoga'dan eksik kalacak değiliz. Ayak yoksa, eller, kollar var.





Yok yaw! 😜

Şu hareketleri yapabiliyor olsak, bu yazıları yazmaya ihtiyacımız olmazdı yani, hani! 😁


Sabahları şahanesiyle Bikini versiyonu Squat Challange'e başlanır.
👉🏼 http://bikiniprojesi.blogspot.com.tr/2014/02/metabolizmay-yag-yakan-bir-buddyye.html

Hatta şu Twist'ler de eklenir ki sindirim de, bel de iyicene çalışa.





Aklımda plank challange'a şunu da eklemek vardı ya.




Onun yerine bu şekil yapıla:



Sonra şunuuuuu:



Ve deeee, bunuuuuuu:



En son daaaaaa:





Veeee Savasana:








E o zaman, mutlu yılllaaaaaaarrrr... 🎈








Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...