20 Ağustos 2016 Cumartesi

Ege, her şeylere iyi gelir! ;-)


Tatile gittim 63,6 kg. Döndüm 63,6 kg. Akşam sefalarında, bu bir büyükleri devirmesek, incecik olup gelecekmişim hani!

O mezeler yok mu o mezeler...

Alaçatı Hacımemiş Dutlu Kahve

Dutlu Kahve, Temmuz 2016

Alaçatı Hacımemiş Deli'nin Sofrası, Temmuz 2016

Ege'nin Mezeleri


Sebzeler, otlar öyle taze, öyle taze, öyle çeşit çeşit ki.
Pazar tezgahları nasıl güzel?! Civar, etraf, yerlisi, teyzem, amcam, ablam, ne yetiştiriyorsa, toplayıp getirmiş, dizmiş, sergiliyor gururla hepsini. O iştah açan renk renk sebzeler, her tonundan yeşillikler, kütür kütür meyveler, çeşit çeşit zeytinler, mis kokan otlar, baharatlar...
Hepsine sarılıp, yanlarına yatasım, öylece de kalasım vardı.

Ellerini öperim canımmmm köylüm; toprağının bereketi bol olsun. <3 <3 <3

Çeşme Pazarı Deniz Börülcesi

Bikini'nin Deniz Börülcesi

Bikini'nin Semiz Otu Salatası


Daha burada fotoğrafı olamayan, ot kavurmalar, kaya koruğular, var da var.
Bir de o Zeytin ve Yağı da eksik olmuyor tabi.


Ege'de Yeşillik ve Zeytinler

Vitaminin, mineralin, enzimlerin en alasını aldı bu beden. Çok uzundur, erken menopozla başlayan türlü metabolik sendromun uyuzluğuna doping etkisi yaptı resmen. Sigarayı bıraktığımdan beri, bir türlü patlamayan afyon hissiyatı bile yok oldu gitti sanki. 20 küsür yıl boyunca pek pis bir tiryakinin bağımlılıktan kurtuluşu, o fena uyku ve bitap durumdan çıkışı, ancak "gerçek" besinlerin bedene, hücrelere ulaşması ile gerçekleşiyormuş demek ki. Tamam tiroid falan da var, e menopoz ile metabolizma da çok yavaşladı ama, bu bir türlü ayılamamanın, nasıl desem, kendine gelememenin, bir türlü kendimi toparlayamamanın sonu geldi, hepsi geçti de gitti nihayet gibi... 

Sonsuz şükür.



Daniel Mitel "Şu an Sonsuzluktur"


Nevi şahsına münhasır iklimi, tabiatı, doğasında şifalanmamak mümkün mü ki?! O kumu (toprak), o denizi (su), o güneşi (ateş), o muazzam rüzgarı (hava) ve yıldızlarla dolu o apaçık gökyüzü (boşluk)... Yaşamı oluşturan o 5 element ile doyasıya bütünleştim.

Meditasyona zaman ayırıp, ayrıca oturmaya bile gerek kalmadı, her yer kendinden meditatif zati.

"Yeniden doğdum" desem, hiç de abartmam gibi. 


Alaçatı Beach Resort

Çeşme Altınkum, Temmuz 2016

Çeşme, Temmuz 2016


Ha, bir de, huzur her yerde tabi. Arabadan, trafikten uzak... Koşuşturma da yok, sıkışıp kalma da. Durup beklemek, ancak sen istiyorsan mümkün. İlerlemek istiyorsan, yol açık. Alabildiğince yürü, git. Kaçmak için değil, zevk için koşuyorsun. İçinden spor yapasın geliyor yani. İlginç, değil mi?! (O deli yoğun, yetiştirmeli gün sonunda, trafikte boğulup, sürünerek eve ulaşan bir #beyazyakali için, bu gerçekten, çok ama çok değişik; söyleyeyim yani!)


Çeşme, Temmuz 2016


Çeşme, Temmuz 2016

Çeşme Marina, Temmuz 2016


Alaçatı, Temmuz 2016

Hacımemiş, Temmuz 2016

Yalnız itiraf edeyim; evet ortam her şeyi hazırlamıştı ama, o mucizevi şifa, biriciğim, maymunum, küçüğüm, kız kardeşim ve herşeyim, ben olma sebebim, Mamişkom'la baş başa geçirdiğimiz, o sihirli günlerde geldi. Ne konuşmadık, ne paylaşmadık kaldı. Salya sümüklü, sımsıkı sarılmalı, "ohhh"'lu, "İyi ki varsın"'lı, ruhlarımızın temizlendiği, yolların açıldığı, dönüşüm dolu, bir "minik" "aile" buluşması... <3 <3 <3





Onca olayın içinde, bi' de, biricik kız kardeşimi istemeye geldiler. Biz de verdik gitti, iyi mi?!!!! Evden uçalı çok olmuştu... Bu İzmir'e yerleşti ya düdük kafası... Ama şimdi gelin olacak... Yine göz yaşlarımı tutamadım şimdi...






Nişanımız olacak bayram sonunda. 

Ayyyyyyy düğünümüz var a dostlaaaaaaaaaaarrrr...





Bi' dakka ya! Ben ne giyeceğim peki?!!!






Nişana kalmış şurada 3 hafta!!!! İzmir'de yapılır bu gidişle... Amanııııııınnnnn... Öğün başına elbise değiştiren o kadınlara, "gelinin ablası üzerine bir şey bulamamış" DEDİRTMEM! Laf, söz ETTİRMEM! YEDİRMEM (Pardon, "yemem" ve de hatta "içmem" olacaktı!)!

En azından şu kolları toparlasak bari. Ayyy abiyeden de hiç anlamam ki... Bayılacağım şimdi... 

Yok, yooooook. Bayılmanın zamanı falana hiç değil şimdi. Sen hatta bol bol limonlu su iç de ayıl, canlandır metabolizmayı. Koşmaya başla Bikini. Adımlarını say ve onları nasıl arttırırsına odaklan Bikini. Geç Plank'a. Erkenden yat zıbar aç karnına! Sabah erken kalk da Güneşi Selamla. Bakım üstüne bakım yap! Her Allah'ın günü Yoga yapmayı sakın ola atlama Bikini! Şuracıkta dişini sıkacaksın bi' iki hafta. Bildiğin ne varsa dök ortaya; hem bu vesileyle sen şu 50'leri yeniden gör; hem de İzmir ahalisi bir görsün, nasıl olunuyormuş BİKİNİ!!!!!! :-pppppp








29 Mayıs 2016 Pazar

"Güçlü" Kadın


Hayatım boyunca, "Baban ne iş yapar?" sorusundan nefret ettim. Hele çocukluğumda... Her yeni okul dönemi, her yeni tanışma, kendini, içinde "annen baban necidir?" zorunlu açıklamalı tanışmayla başlar. Ne çok önemliyse bu "Baba işi?", annenin ne yaptığı daha az önemlidir bir de (!), ve bence asıl annenin çocuğunu nasıl yetiştirdiği önemlidir ya, neyse; iş başvuru formlarında bile yer alır.
Dev harflerle "ÖLDÜ" diye yazmışlığım var!

Şimdi de "Evli misin? Çocuk?"! "Çocuk?"! "Çocuk yok mu?"!!!

Çocuksan illaki bir baban, evliysen de illaki bir çocuğun olması gerekiyor! 
Aksi halde "tam değilsin", "eksiksin"!
Hele bir de kadınsan!!!


Bir gün nasıl yettiyse... Kuzenimin kuzeni, ya da akrabalık ilişkimiz olan bir hatun diyeyim, telefonda bana "Çocuğunuz yok. Yapmayı düşünmediniz mi?" demesiyle ben:
"Düşündük. Hamile de kaldım. Bir trafik kazasında kendim kurtuldum da, maalesef onu kaybettim. Sonra toparladım kendimi, kırıklarım düzeldi. Tekrar yürümeye başlamıştım. En sağlıklısından incecik de olmuştum, bebek için hatta... Çocuk odası bakarken... Erkenden menopoz.". 

"..."

"Yumurtalıkların iki görevi vardır, bunlardan biri neslin devamını sağlamak, diğeri ise östrojen hormonu ile kadını sağlıklı kılmak."
"Sağlıklı yumurtanın tükenmesi anlamına gelen menopozdan geri dönüş mümkün değil. Bu dönemde kadınlar gebe kalamaz, ancak yumurta bağışı ile gebe kalınabilir, bu yöntem de Türkiye'de yasaktır.

"..."

"Kimseye yük olma!", "Dertlerinle kimseleri üzme, yorma!" edebiyle büyüdük, ama artık her şeyleri içime atmaktan sıkıldım. 
Ayrıca, "Menopozlu Kadın" hakkımı kullanmak istiyorum. 
Her şeyleri haykırmak istiyorum.
Madem herkesler her soruyu sormakta bu kadar fevri, ben de çatır çatır "cevap" vermek istiyorum.
Hoyrat sorulara, al sana gerçeklerle dolu cevaplar burada... 

Ohhhh be!




Zaten fiziksel değişimler ile bile menopoz çok zor bir süreç. Ne kadar da hormon desteği alsan, o göğüslerinin sızım sızım patlamaya doğru ilerlemesi, bitmiyor hiç mesela. Üst beden öyle büyüdü ki, Marks&Spencer'ın en büyük sütyen bedeni bile olmuyor üzerime.
Metabolizma kağnı hızında.
Fiziksel gücünü kaybetmeye başlıyorsun da. Kaslar eriyor, belki kemikler de. Dolayısıyla halin de kalmıyor hiç bir şeylere.
Nefes bile alamaz oluyorsun.
Cildin eski esnekliğinde değil. O "ifade" çizgileri daha mı bir belirgin? Çok da takmıyorsun ya! "-mı?" acaba?






İşin duygusal yanıysa.. Sabahları işe ağlayarak gidiyorsun mesela. Geceleri de ince ince göz yaşları akıveriyor. Çabuk yorulduğundan mıdır, iş çıkışı bir şey yapmaya halin kalmadığından mı, sinirli oluyorsun; daha doğrusu her şeye kızgın. Tahammülün hep sınırda. 
Hafta sonları, çoluk çocuk herkesler keyiflerde iken, tüm ailelerden, istemeden, uzaklaşıyorsun.
Kaçasın geliyor, da, halin yok kaçmaya...





Artık dev şirketlere, ya da başkalarına para kazandırmak istemiyorsun. (Bu herkeslerin derdi galiba.) Ama para da kazanmak zorundasın. Onca yıldır ırgat olup, kazandığın parayı kiraya, yola, gırtlağa, ve stresten olur olmaz saçmalığa harcamışsın, kenara iki kuruş koymamışsın da! Artık "yaşamak" istiyorsun. Oysa emekli olmaya daha 15 yılın var. "Yuh" diyorsun; "Nasıl olacak ki?". "Bu erken yaşlanma ile erken emeklilik, erken menopoz için geçerli değil mi? Niye ki?".

Artık zaman, daha mı hızlı akıyor? Yapmak istediklerime hiç zaman kalmıyor.
İzmir'de onca fotoğraf çektim oysa. Hem de Canon EOS 760D'imle. (Evet aldım. Evet fotoğrafçılığa da başladım.) :-)))
Şöyle, "Bikini'nin İzmir'i"'ni yazasım ("yarasın") vardı ya.


Meyhane Piero, Alsancak, İzmir
Mayıs 2016


Sonuç; 69,9'dan 64,7'ye indim, gram gram, zar zor. Hatta "bir ben biliyorum ne çektiğimi" derecesinde!

Temmuz başında, bayramda ilk tatil. Şöyle 10 kilo versem, ne şahane olur. ;-)

Dahası benim bedenen güçlenmem gerek. Ama önce bu fazlalıklardan kurtulmak lazım. Zira, kemikler inceldikçe, kaslar eridikçe, her fazla gram zarar veriyor. 

Ayurverda öğrenmeye çalışıyorum şu ara.
Ve tabiki de yine şifa yogada. Ahhh bir de yapan olsa...









1 Şubat 2016 Pazartesi

2016 kararlarım


Yaw, yeni yıla girmişiz, haberim yok, iyi mi?! Son bir kaç aydır bu nasıl yoğunluksa, bırak tarihi, kendimin bile farkında değilim!
Hele inzivadan sonra...
Her şeyden uzak, doğada, ait olduğun yerde kendinle baş başa, koşturmadan bir şeylere, yetişmek zorunda olmadan, öylece, anda, huzurda...
Alışamadım, daha doğrusu, katlanmakta zorlandım: 40 işi aynı anda yapmaya, hepsini bugüne yetiştirmeye çalışmalara, her gün trafikte tıkanıp kalmalara...




Yoga bile yapamaz, meditasyona oturamaz oldum. Kendime zaman ayıramadıkça da, gerildikçe gerildim. Yedikçe yedim. Tam "DURDURUUUUUN, İNECEK VAAAAAR!" diye haykıracaktım ki, bayılacak gibi oldum, yığıldım kaldım masama sandalyeme. Havalarda uçuşan grip salgınına, artık, karşı koyamadı bu yorgun beden.
2 gündür kalkmadan yattım. Uyumuşum mışıl mışıl.
Zihnimmiş aslında dinlenmek isteyen... Nasıl iyi geldi, anlatamam.

Gözümü biraz açar hale gelince Instagram'a sarıldım hemen; Wanderlust bana sesleniyor resmen: "Yeni yıl kararlarını almak için henüz geç değil. Ve bu yıl, kendini, kendini daha çok sevmeye adasan, nasıl olur?"






Uyumamak...
Bütün hırçınlığını yemek ve içmekten çıkarmak...
Zihin sürekli çalışırken, bedeni put gibi masa başında tutmak...

Bunların hiç biri kendine sevgi gösterisi olmasa gerek.

Seven insan; kendine uykular hediye etmez mi? Yemek yemeyi, bedeni kutsal bir enerji ile beslemek olarak görmez mi? 2,6 milyon yıllık tarihinde, yürümek için ayaklandığını hatırlamaz mı?

Bütün mesele, tüm bu gerçeklerin FARKINDA olmak!




  
O yüzden, ilk 2016 kararım: Her gün meditasyon yapmak.
Elbette ki, hemen ardına, her gün yogayı da ekliyorum. E bir Yoga Hocası olarak, artık yoga da yapıyor olmak lazım, değil mi? :-P (Evet ben Yoga Hocası oldum! Lay lay laaayyy...)






Bir de her güne yürümek ekledik miydi?! Yeme de yanında yat!

...Yeme gülüm zati, yeme!!! Yiye yiye...
Sabah tartıldın tam tamına 69.9 kilo çekiyorsun! YUHHH!!! MAŞŞALLAHHH!!! Göbek balkonlardan taşıyor, toto kapılardan geçmiyor! Hayır derdin ne anlamadım ki?! Neyin ispatındasın?!!! Eeeeh, sıkıldım da senin bu kendini menopoza bırakma hallerinden!!! YETER! Kendine gel! Bu sana ait olmayan 20 kilo fazlalığı atıyorsun üstünden; hem de hemen; bahar gelmeden!!!
Heh şöyle!!! Karar dediğin de budur zaten!!!
Şimdi devam edebilirsin!





O zaman hemen bir challenge bulunsun! Ahanda buldum! Tam da bu Meditasyon, Yoga ve Yürüyüş alışkanlıklarını hayatıma yeniden kazandıracak cinsten: #runyogameditate

Olay şu; o gün için tabloda yer alanı minimumda yapıyorsun. İlk gün, benim için bu yarın, 15 dakikalık yürüyüş, olmazsa olmaz. Ben buna 10 dakika meditasyon ve 15 dakika yoga da eklemeyi planlıyorum. ;-)







Bu yıl Fotoğrafçılık öğrenmek istiyorum. Şöyle bir Canon EOS DSLR'm olsun, doğaya çıkayım, her şeyleri fotoğraflayayım istiyorum. Doğada olmak ve güzelliklerini herkesler ile paylaşmak istiyorum.





Instagram yeme günlüğümü açtığımdan beri, fotoğraf çekmenin müthiş bir farkındalık yarattığını öğrendim. Hani o bakmak ile görmek arasındaki çizgi var ya; fotoğraf çekmek bana müthiş bir görebilme yetisi veriyor. Mesela, ağzına tıkıştırmadan önce yiyecekleri, bir duruyorsun, onlara bakıyorsun ve görüyorsun. Belki, daha sağlıklıları ile değiştirmeye karar veriyorsun, ve belki de, o güzel tabağı bulduğuna şükrediyor, içindekileri sana getiren herkese, her şeye teşekkür ediyorsun.

Belki bir gün, yemek fotoğrafçılığını da öğrenirim. Kitabımın sonuna ekleyecek olduğum "Bikini Tarifleri"'nin fotoğraflarını da bizzat kendim çekerim. :-P




Yine bu yıl, hep hep, çok çok okumak istiyorum. Bir de, 2000'ni aştığını düşündüğüm kitaplığımın envanterini oluşturmak, listesini çıkarmak ve her bir kitap yorumumu da goodreads hesabıma eklemek istiyorum. Ha bir de, gerçek bir kütüphane yaratmanın zamanı geldi de geçiyor bile. Çoğu yerlerde ve üst üste.





Kitap demişken, bu sene, hep aklımda tutmaya çalışacak olduğum, hatta "en iyisi mi, ezberleyeyim" dediğim, en sevdiğim, en tatlı, en kız gibi, günümüz filozofu, Nil Karaibrahimgil'in, Hürriyet Kelebek yazılarını topladığı, 2. kitabının ilk yazısı var: "Gençliğime Sevgilerimle".

Nil'in yeni yıl hediyesi Youtube versiyonunu teşekkürlerle kabul ediyor; geçen yıl, erken menopozdan olsa gerek, oluşan yaşlılık hissiyatını, 2016'da yeniden gençlik için, burada paylaşıyorum.







Zaman makinesi olsaydı ve kendi gençliğime, mesela 17 yaşıma, dönseydim, kendime şunları söylerdim:

En önemli şey aşk. Onu doya doya yaşa bu bir.
Ne yapmayı sevdiğini bul ve sonra o sevdiğin şeyi yapabiliyor musun ona bak. Yapamıyorsan, boşuna enerjini tüketme, yapabilenler yapsın. Yapıyorsan, dünyanın en şanslı insanlarından birisin, dilini ısır, kimseye söyleme.
Sevdiğin insanlar bul. İşlerini onlarla yapmanın yollarına bak. Hayat 'yap et çalış başar'la geçiyor ve bu maraton çok sevdiklerinle geçerse, iş yapmamış, sürekli aşk yapmış olursun.
Birkaç kişinin elini sıkı sıkı tut. Onların dertleriyle dertlen, mutluluklarıyla uç, dediklerine kulak ver. Onları kaybetme. Her şey değiştiğinde, senin en orijinal halini bilip sevenlere ihtiyacın olacak.
Kendini onunla bununla karşılaştırma. Başkalarının kriterlerine göre seçim yapma. O zaman başkalarının gideceği yerlere gidersin. Oralarda ne işin var? Senin yolun başka. Yokuşların başka.
'Konu komşu ne der' diye dinleme. Komşu senin hayatın hakkında topu topu 15 dakika konuşacak. Sense ölene dek, onu yaşayacaksın.
Hareket et. Her gün hareket etmeyi alışkanlık haline getir. Bir spora kafayı tak. Dansa kafayı tak. Satranca kafayı tak. Kafayı taktıkların ileride yaldız olup üzerine yağacak.
Her gün oku. Her şeyi oku. Ağaç olmak nasıldır, Van Gogh olmak nasıldır, İkinci Dünya Savaşı'na katılmış olmak nasıldır? Öğren. Bir gün hepsi, bir yapboz gibi, birleşip sana inanılmaz gerçekleri gösterecek.
Kızlar zekadan, çalışıp başarandan ve espriden hoşlanır. Erkekler güzellikten, edadan ve huzurdan hoşlanır.
Hayat alışkanlıklarla yürüyor. Bir şeyi iyi yapmak istiyorsan hemen alışkanlık haline getir. Alışkanlıksa tekrarla oluyor. Beyin böyle programlanıyor. Bir şeyi sürekli yaparsan, başka şeyi düşünmüyor, onu hep öyle yapıyor. O yüzden alışkanlıklarına çok dikkat et. Neyi alışkanlık yaparsan, hayatın ondan oluşacak unutma.
Erken kalkmak kulağa berbat geliyor biliyorum ama 'erken kalkan yol alır' hayatımda duyduğum en doğru şey. Bazen saat 8:30'da üç şey bitirmiş oluyorsun ve inanamıyorsun zamanın göreceliğine.
Dedikodu yapma. Dedikodu nasıl bir şey biliyor musun... Böyle evinin içine çöp boşaltmışsın gibi. Ağzını, içini, evini kokutuyor. Rahatlatır sanıyorsun ama pisletiyor insanı. Gül geç. Hem dedikodu yapanların başına mutlaka, ayıpladıkları, beğenmedikleri, çekiştirip durdukları şey gelir, unutma. Hayatın mizah anlayışı böyle.
Kızlar! Güzel mi güzel bir kadın olduğunuzda, kendi atınız olsun. Kendi paranızı kendiniz kazanın, onu şakır şakır harcayın. Böylece ayrılıklarla, boşanmalarla attan inip eşeğe binmezsiniz. Atınızı kimse altınızdan alamaz. Dörtnala başka yere gidebilirsiniz.
Erkekler! Yakışıklı mı yakışıklı bir erkek olduğunuzda, kadınlara, çocuklara ve hatta birbirinize asla el kaldırmayın. O güç güç değil. Kaba kuvvet o. Korkudan kaynaklanır. Kaybetme korkusundan. Ve kimseyi avucunuzda sıkarak elinizde tutamazsınız. Tam tersi, avucu apaçık tutacaksınız.
Kendinden başka kimseyi suçlama. Suçlamak, nasıl diyeyim, zehirli bir duygu. İnsanı frenler. İnsanı kurban psikolojisine sokar. Atıl bırakır. Hatta şimdiden duvara 'kendimi suçlu hissetmiyorum' yaz. Çok faydasını göreceksin.
Ceplerden, bilgisayarlardan, televizyonlardan uzak 1 saat ayır kendine. Kendinle sosyalleş. Yoksa unutursun nasıl biri olduğunu. Hayatın sana başkaları tarafından yansıtılmayan bir aslı var. Onu dinle, deniz kabuğu dinler gibi. Yalnızlığını kimseye verme.
Yalnızlığın hariç her şeyi paylaş. Çünkü reklamda dediği gibi, 'hayat paylaşınca güzel'.
Her gün şükret. Teşekkürü dualarından asla eksik etme. Teşekkür kadar insana iyi gelen şey yoktur. Bir şey istemekten, dilemekten bile iyidir. Sıcacık yapar ruhunu.'Bendeki bana yeter, hatta artar bile' dünyanın en güzel felsefesidir.
Birinden bir şey isteme. Onun yerine birine bir şey ver. Bak neler olacak seyret sonra.
Karanlık günler olacak. Düşeceksin de. Yaralar da açılacak. O zamanlarda şunu unutma: Tünel bitecek. Kalkacaksın da. Kabuk da bağlayacaksın.
Sevdiklerine bıkıp usanmadan, seni seviyorum, seni çok seviyorum de. Hatta sen ne yaparsan yap, kim olursan ol çok seveceğim de.
Korkmaktan korkma. Ödün bile kopsun. Sonra kapa gözünü bas karanlığına. Belki biri bir taş döşemiştir kim bilir.
Böbürlenme. Kibirlenme. Köpürme. 

Abart. Çoğalt. Parlat.
Her gün, bir yazar tarafından hayatının hikayelendirildiğini düşün ve dinle. Böyle bir kahraman olmak ister miydin?
İstiyorsan başarıyorsun. Ne mutlu sana.


13 Aralık 2015 Pazar

inziva^ya gittim. Gelicem.


Yaw meğer ne boyumu aşan işlere yazdırmışım kendimi. Bittim resmen. Ama ne bileyim canım ben, neredeyse her haftasonu, Cumartesi ve Pazar, sabah 09:00'dan akşam 19:00'ya kadar dersin yanı sıra, bir de her gün yapılası 2 saatlik pratik ödevi ve de bir kaç saat Anatomi çalışmak gerektiğini...

Ama canım, niye her şey hep çalışmayanlara hedefli yapılır ki?!!! Yazık değil mi biz #beyazyakalı/lara! Hobin ile ilgilenmek, kendine zaman ayırmak, hayatına bakmak için, ya Ev Hanım'ı, ya henüz öğrenci, ya da freelance veya part-time çalışan kadar şanslı olmak gerekiyor.

Ben gibi bir kaç daha full-time çılgını gelmiş katılmış bu yoga eğitimine. "Ama benim ödevleri yetiştirmeme imkan yok. En erken 20:00'de gelebiliyorum evime!" diye ağlayan, o biz çalışan azınlığa, garip garip bakan diğerleri... (Bunlar hep, zamanı olanlara olan kıskançlığımdan. :-ppp)

Zira ben, o bir hafta izni de alacağım diye, son 2 haftadır, en erken 22:00'da çıktım işten. En korkuncu, zihnin deli iş yoğunluğunda koşturmaya, yetişmeye çalışırken, bedenin masa başında öylece oturuyor olmak zorunda kalışı. Halbuki, stres anında bir koşmak, bir yürümek, bir hareket etmek gerekiyor. Ahhh, o zavallı bedene ne zararlar yükleniyor...
Tüm hastalıkların sebebi, tam da bu yaşanan durum işte...


Tüm bu zorluklar ve yoğunluk bir yana, içine girdiğim bu felsefe derinliklerine daldıkça dalasım var. Bıraksalar da, hiç çıkmasam... Öğrendiğim en ufak detay için bile nasıl mutluyum anlatamam.
Muazzam bir ışık açıldı sanki... Beni çağıran.





Ve en büyük tecrübelerden biri de, yarın sabah başlıyor...
İnziva'ya gidiyorum.

Bütün gün Yoga ve doğa içinde olmak... <3 <3 <3
Kendimle; zihin ve bedenimle baş başa... <3 <3 <3
Vegan ve glutensiz, sevgi dolu hayat... <3 <3 <3
Ve tüm dünyadan uzak, her şeyden uzak... <3 <3 <3

Ve en zoru, en az 2 telefonla yaşayan bir Beyaz Yakalı için, o telefonlarsız olmak olacak galiba.

Müthiş bir deneyime açılıyorum. 

Dönüşte görüşmek üzere... <3 <3 <3

Namaste... <3 <3 <3








8 Kasım 2015 Pazar

"Gerçek Bedenler", Victoria Secret Melekleri'ne karşı


Yoksa, Victoria Secret Melekleri, "Gerçek Bedenler"'e karşı, mı deseydim?

Milyonlarca kadına satış yapan, iç giyim pazarının %35'ini kontrol eden Victoria's Secret markasına, Büyük Beden modeller tasarlaması üzerine baskılar gün geçtikçe artıyor (Victoria's Secret'in en büyük bedeni XL ya da 42). Change.org'da açılan son çağrılardan biri de, Victoria's Secret Melekleri'ne, gerçek bedenli Melekler'in de katılması üzerine.

Tüm bunlar konuşulurken, 10 Kasım, Salı günü yapılacak olan dünyanın en seksi, en çok konuşulan defilesi, Victoria's Secret Fashion Showson dakika haberleriyle moda gündemini şekillendirmeye devam ediyor. Podyumda, Adriana LimaAlessandra AmbrosioBehati PrinslooCandice Swanepoel ve Lily Aldridge başta olmak üzere, yeni melekler Elsa Hosk, Jac Jagaciak, Jasmine Tookes, Kate Grigorieva, Lais Ribeiro, Martha Hunt, Romee Strijd, Sara Sampaio, Stella Maxwell, Taylor Hill yanısıra Victoria’s Secret PINK modeli olarak Gigi Hadid olacak. Haftalardır dedikodusu yapılan, Kendall Jenner’ın Victoria’s Secret podyumunda yürüyüp yürümeyeceği de nihayet kesinleşti. Kendall Jenner, bu haberi 20. doğum günü hediyesi olarak kabul ederek Victoria’s Secret’ın resmi duyurusunu Twitter hesabından retweet’ledi.

Bir başka son gelişme de, Victoria's Secret Fashion Show'un 20. yılında, şov gecesi sahne alması beklenen Rihanna'nın performansını iptal etmesi. Selena Gomez ve The Weeknd ile birlikte, Rihanna yerine, Melekler'e Ellie Goulding eşlik edecek.








Görünen o ki, markanın podyumlarında "gerçek beden" bir Melek henüz yer almayacak. Ancak, ona karşı yürütülen anti- kampanyaların devam edeceği kesin.



Victoria's Secret "A "Body" for Everyone"




Dove "Real Beauty"



Lane Bryant "I'm no Angle"




Huma Qureshi - Femina Magazine



Şirketler (ya da, kapitalist düzen deyip, şöyle doyasıya saydırmak var da :-p) biz kadınların şeklini şemailini belirlemeye devam ederken, 1990'ların "Heroin Chic" güzellik anlayışından sonra bu günlere gelebilmek bile büyük bir şey hani. Gençlik yıllarımın saçma sapan diyetlerle (diyet tarihim burada) heba olmasının sebebi, ahanda Kate Moss'un şu pozdur yani.



Calvin Klein "Heroin Chic" 1990s





ALDA Models - Vogue Kasım 2014



Benim en kızdığım şey, o dünya markalarının bizleri standartlaştırmak isteği. Ülkemizin de başına eklenen bu "Yeni" dünya düzeni, hepimizin, bedenen ve zihnen, fabrikasyon olmasını hedefliyor. Robot misali herkes tek tip olsun!!! Burun aynı, göz aynı, boy aynı, pos aynı, en aynı endam aynı; zihin de tamamen kapalı...






Yaw halbuki, hepimiz birbirimizden yapısal olarak o kadar farklıyız ki. Bırak bize öğretilen o elmadır, armuttur vücut yapısını, parmak izi kadar, kemiklerimiz de tamamen farklı. Her birimizin kendine özel vücut yapısı ve birbirine benzemez kemikler sitemi var. Her birimiz ayrı ayrı birer, emsalsiz, mucizeleriz. (Yoga Anatomisi derslerinden yeni öğrendiğim, aklımı başımdan alan, beni bambaşka yerlere götürecek bilgiler bunlar. Yogaya derinlemesine dalmalardayım. Haftasonlarımın da deli yoğun geçişi, bu Yogini yolculuğumdan. ;-))





Yok yok, konuyu "iç güzellik" ile bağlamayacağım. Tek hedefi kar etmek olan tüm bu şirketler, beynimizi "o gerçek, öbürü yalan" ile yıkamaya devam ededursun, ben sağlık dünyasının, kadın bedenin şekli için dediklerine bakacağım.

Bir kere, ince insanların çok çok daha az sağlık riskleri taşıdığı gerçeğini bir yeniden hatırlasak iyi olur. Sıskalar uzun yaşar.

Kadın vücudu deyince, yağ oranı pek önemli; şu yazımda yazmıştım detaylısıyla. İşte şekil de tam orada devreye giriyor. Sağlıklı yağ oranı da yetmiyor, onun çekici oranda vücutta dağılıyor olması gerekiyor.

Sağlıklı kadın vücudu şekli, belin totoya oranının (Hip-To-Waist Ratio; WHR) yüzde 75 civarlarında olanı.


Mayo Clinic


Bu oran dışında, bel çevresi tek başına sağlık açısından çok çok önemli. Yine Mayo Clinic'in yaptığı çok çarpıcı bir araştırmaya göre, bel çevresi 95 cm olan bir kadının ölüm riski, beli 70 santim olan kadından tam %80 daha fazla!!!









2 yıllık incecik bedenli hayatımdan sonra, erken menopozun yol açtığı insülin direnci, üstüne hortlayan Hipotiroidi (nasılı detayı şurada) ve hepsine inat, bıraktığım sigara ile büyük bedene doğru yol alıyorum şimdi. Diyeceğim o ki, 2 bedende de şekil bulmuş bir insanoğlu olarak, üzerindeki ihtiyacından fazla kilolar, sırtında ciddi yükler oluşturuyor. Hareketlerin bile ağırlaşıyor mesela. Çevik gibi sıçrayamıyor, fırlayamıyorsun hani. Kasa ağır çekiyor yani. 

Bu beden, o 2 ayak üzerinde durmak ve yürümek için yaratıldıysa eğer, boynunda eğilme, sırtında sızı, eklemlerinde ağrılar ve kasık aranda pişikler, saçma değil mi? Evet pişik dedim. Yürümeye çalışırken, bacakların birbirine sürtmesi, yürümene engel olması, beni en deli eden fazlalık. Biraz ayakta fazla durdum mu, çektiğim ayak ağrılarını anlatamam. Üst bedenin ağırlığından, belim de çokça kendini hatırlatıyor şu ara. Totomu koltuktan kaldırıp, harekete geçmekte zorlanıyorum resmen.







Oysa beden, hareket etmek istiyor...






Netice itibariyle, sağlıklı bir kadın vücudu, rahatlıkla hareket edebilen, ince belli bir şekle sahip olanıdır.


E ben de o halde, en iyisi mi, yavaştan bir harekete (şuradaki "Her daim Aktifim! ;-)"'li) geçeyim. Değil mi?! ;-)







Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...