21 Aralık 2020 Pazartesi

NARDUGAN

 

"Bu tür zamanlar, onca koşturmalı işimizin arasında bir türlü zaman bulamadığımız o temel işleri yapabilmek için fırsatlar yaratır. Dolapları, depoları yeniden düzenlemek; tüm gereksiz stoklardan kurtulmak; temel bilgileri, prosedürleri yeniden çalışıp tekrar etmek; markanın özünü hatırlamak; tüm iş ortakları ile ilişkileri güçlendirmek, artık sana katma değeri olmayanları ile de yolları ayırmak, bunlardan sadece bir kaç tanesi..."



Hiç alçakgönüllü olamayacağım: Her organizasyonun sahip olmak isteyeceği o yönetici, o pazarlamacı benim!



Bu tür kriz zamanları ekipleri doğru yönlendirmek ve işleri yürütmekte üstüme yok! Pazarlama dediğin şey tam da bu zamanlarda ne tür stratejiler geliştirdiğinle başlar, marka kimliğini, değerini, DNA'sını tekrar tekrar hatırlamak ve hatırlatmak ile devam eder. Organizasyonu da ve tüm iş ortaklarını da tüm bunlarla motive ettiğinde de fark yaratmış olursun.

Aynı kafayla evimi, hayatımı da yönetiyorum. İş hayatımdaki dillere destan başarımı, ev hayatıma da "evde temizlik olmayan, dip köşe girilmeyen, atılmayan kullanılmayan, yenilenmeyen eskiler kalmadı" şeklinde yansıtıyorum. Salim kafa, en başta evliliğimi, sonra tüm ilişkilerimi de gözden geçirme fırsatı buldum. Şu an hayatımda olanları "affettiklerim, silip attıklarım, hala kafayı taktıklarım" gibi gruplara ayırdım. Sonra bi' ara her bir grup ile ayrı ayrı ilgileneceğim.




...de, şunların hiç birini bedenime, şu dünyada içinde var olduğum, kendimi ifade ettiğim tek gerçeğe, bir tanesini bile uygulayamadım! Bu 2 göz, bende 4 göz, dışarı baktığından mıdır, işi gücü hep dışarıdaki ile. Kendine dönmüyor, bakmıyor bir türlü. Niye?!

Yaw her şeyleri yıkadın pakladın temizledin: İş yerin ofisin, maillerin, ilgilenmediğin işlerin, ilişkilerin ve hatta zihnin.

Hadi ama artık sıra geldi BEDENİN!



Hem aslında bu zamana kadar, kışa hazırlık için, beden almak istediği yağı aldı. Maksimuma geldi. Şimdi o karbonhidrat ve şeker atakları da bitti, bitecek zati.

Evet kış fazla yağı olan için zor. Daha da ağırlaşmana, yavaşlamana ve hareketsiz, halsiz, tembel kalmana sebep olabilir. Sirkülasyon azalır. Bedende mukus ve tıkanıklıklar oluşur. Fiziksel ve mental yorgunluklar artar. Daha negatif düşünmeye, bağımlıklıkların oluşmasına, duygusal oburluklara yol açar. Ve tüm bunlar neticesinde bağışıklık düşer.

Oysa "Kışa uygun, doğru bir yaşam şekli ile hem bedeni, hem de zihni ve dolayısı ile de bağışıklığımızı güçlendirmek, kuvvet katmak, dinginleştirmek de mümkün. Hatta şekle girmek bile oldukça olağan." diyor Ayurveda!




Hem kış, bedenin en güçlü olduğu zamanlar da aslında. Fitness ve diğer tüm güç antremanlarını ve kasa çevirimlerin tam zamanı.

E madem zor günleri fırsatlara çevirmede ustalayız, kışı da içimizde bahara çeviriverelim. Fırsat bu fırsat, bu kış bir güzel güçlenip fitleşelim.




Bu arada kış mevsimi derken, doğa takviminden bahsediyor Ayurveda elbet. Anadolu insanının doğa ile bağı nasıl güçlüymüş, eski bilgilere, hele de eski toprak insanlarla karşılaştıkça, çok iyi anlıyorum. Ahhhh ya, Annanem şimdi yaşasaydı. Doğa ile uyum içinde yaşamak ve dolayısı ile hayatla baş etmek üzerine ne muazzam yöntem ve bilgileri vardı. Ahhh biz bunlara "Kocakarı" işleri dedik. "Kocakarı" bilgilerini ve en baştada "Kocakarı"'ları küçümsedik. Halbuki kadim bilgiler hep bu "Tanrıça Kadın"'lar, "Şifacı Kadın"'lar ile aktarılıyordu. Ahhh ahhh...Hep bunlar "erkek"'lerin işi, yok sözde modern tıbbın işi. Gün gelecek modern tıp, kadim bilgilerdeki şifaları tasdik edenden başka bir şey olmayacak. 
Ben daldım yine politik işlere! Neyse... 

Anadolu'nun Kocakarı takvimine göre kış, Zemheri ile, yani soğukların başlaması ile 22 Aralık'ta başlar. Ocak ortasıdan Şubat sonuna kadar kışın en ağır soğukları Ayandon soğuklarıdır. Kış, Kocakarı soğuklarının başlaması, Mart başında, yani soğuğun son dönemi ile de biter.

İşte yarın 22 Aralık itibari ile, yağ bağlamanın son döngüsü olan sonbaharın son günlerinden, doğanın desteğiyle kış günü yağ yakma metabolizmasına dönüşmenin Ayurvedik yolu:

  • Şimdi, şu sirkadyen şeysi hiç olmadığı kadar önemli. İdeal günlük rutin şöyle:
    • 06:45 Günaydın ve Sabah rutini:
      • WC
      • Diş fırçalama ve dil sıyırma
      • Bir kaşık bal ve ılıktan biraz daha sıcak bir bardak su
      • Yüzünü ve gözlerini gül suyu ile yıka
      • Burun ve kulaklara badem yağı damlat
      • Susam yağı ile yağ çekme ve gargara (5 dk)
      • Vücut Masajı: Kuru kese/fırçalama
      • Yağ masajı; Abhyanga; Duş
      • Yüz masajı; Gua Sha
    • 08:00 Surya Namaskar; Tibet'in 5 ayini; Pranayama; Meditasyon 
    • 10:30 Kahvaltı: Meyve
    • 12:00 Öğle Yemeği: Ana öğün
    • 13:00 Açık havada yürüyüş
    • 16:30 Hafif Akşam Yemeği
    • 17:30 Güç antremanı; fitness; Plank; Pranayama
    • 22:00 Ayak masajı; Meditasyon
    • 22:45 İyi geceler

  • Kendimizi sıcak tutmak en önemli konu. Sıcak yemek, sıcak su, bitki çayları, ısıtan baharatlar, bolca hareket, kalın yünlü giyecekler, yağ masajları, buhar banyoları, vs. önemli. Ve tüm bunların hemen ardından rüzgarda kalınmayacak, üşütülmeyecek.
  • Öğünlerde öncelik mevsim sebzelerinde, özellikle de keskin tada sahip yeşilliklerde. Ve diğerleri de: brokoli, karnabahar, kereviz, roka, havuç, pancar, marul, kişniş, biberler, pazı, karnabahar, maydanoz ve ıspanak.
  • Ama sebzeden de önce aslında baharatlar geliyor. Taze veya kuru baharatsız hiçbir şey yenmiyor. Karabiber, kuru zencefil ve kakule 3'lüsü eksik edilmiyor. Sonra uygun olan reçetelere kimyon, zerdeçal, dereotu, karanfil, tarçın ve diğerleri ekiliyor.
  • Tabakta sebzeden sonra en çok yer alacak olanlar baklagiller, elbette geceden güzelce ıslanmalılar. Bunlardan mercimek ve Maş Fasulyesi en hafifleridir. Diğerlerini ıslamak da yetmez, çok iyi baharatlandırmak ve tüm enfes Türk mutfağı tencere yemekleri gibi soğan ve sarımsak ile güzelce kavurmak lazım gelir. 
  • Karabuğday, kinoa, Amarant, Basmati pirinci, buğday yerine, harika seçenekler. Maya ve mayalanmış ekmeklerden uzak durmak gerekiyor.
  • Meyve kahvaltıda ya da en hafif akşam yemeği olarak tek başına yenmelidir. En başta limon, lime, greyfurt, elma, armut, nar, ayva, cranberry, yabanmersini ve kuru meyveler en iyi tercihlerdir.
  • Tuzu abartmasak süper olur.
  • Çay, kahve gündüz saatlerinde içilebilir.
  • Hayvansal ürünleri de abartmasak iyi olur. Yoğurt ara sıra ve öğle saatinde olsa da, ayran her daim içilebilir. Taze ve keçi beyaz peynir yine öğle saatlerinde, her daim olmasa da yenilebilir. Yumurta en iyi tercihlerden. Karides, balık ve tavuk yine öğle yemeğinde yenebilir.
  • Su çok da tüketmemek lazım. Bitki çayları yeterli olur kanaatımca. Bu dönemde doğada ve dolayısı ile vücutta su elementi çokça var zati. Olduğun bölgeye göre de değişir gerçi. İstanbul'un nem oranı oldukça yüksek mesela. Bir de çok fazla spor yaptıysan da, terlediysen, su kaybettiysen, e o zaman içeceksin illa. Mevsimine, yaşadığın yere, yediklerine, günlük aktivitelerine, hatta beden tipine göre değişen bu su ihtiyacını hesaplama meselesi, Ayurveda Doktor Hocam'a göre şöyle: "Günde 6 kere çişini yapıyorsan, yeterli su almışsındır." der. Bir de öğle saatlerine doğru veya akşam geç saatlerde suyu, bitki çayını çok abartmamakta fayda var.


Muazzam bir plan oldu. Mükemmeli yaptık. Evet ama kendini germemek de önemli. Her zaman ve her daim "Hiç yoktan iyidir!" felsefesi geçerlidir. Yani hiç birini yapamıyorsan, meditasyon, güç antremanı, 5 dakika yerinde zıplama bile yeterli. Ve ayrıca, disiplin, bedenden gelen sezgilerle birlikte kendiliğinden gelecek zaten. Çünkü bu, başlamak, yola koyulmak, bedene yeniden bakmak, kendine yeniden bakmak, kendine değer katmak, hayata can katmak, şifan ile şifa dağıtmak için en iyi zaman!

Hem biz Türkler için, Sümer geleneklerinde de olan, günün artık geceyi yendiği 22 Aralık, yeniden doğum, yeniden doğuş, NARDUGAN bayramı da değil midir zaten!

Narımız, bereketimiz, sağlık ve aydınlığımız bol ve daim olsun!

Güneş bayramımız kutlu olsun!




28 Haziran 2020 Pazar

İncelten Sosuyla Nefis Kızartma


Bizde yaz, kızartma ile kutlanır. Mutfağı, hatta evi, hatta komşular ve bütün siteyi buram buram kızartma kokusu sarmadan bize yaz gelmez. Bu bir gelenektir. Ve gelenekler korunmalı ve sürdürülmelidir. Ayrıca kızartma dediğin fırında olmaz, onun adı fırında sebzedir. Sebzeler bolca ayçiçek yağında, kızartma tenceresinde yüzmelidir. Kızartma tenceresi, bir genç kızın çeyizliğidir.

Gerçekten de, kızartma çok eskilerde var olan bir yemek pişirme yöntemi. Antik Mezopotamya'dan, Antik Mısır'a, Vedik gelenekler Hindistan'dan, Antik Yunan'a kadar bol yağda pişirme hep var.  

Şimdilerde pek süper sağlıklı sayılmıyor kendileri. Kızartma konusunda uzman olan anneciğim, Tatar usulüne göre Ayçiçek yağı kullanır. Asıl mesele yağı yakmamak, duman çıkartmamak ve bir tık az kızgın kullanmaktır. 200 derece civarında tutmak en sağlıklısıdır. Kızarttığım sebze olduğundan içim biraz daha rahat. Yalnız yanına et gibi sindirimi daha da zor yiyecekleri eklemek pek uygun kaçmaz. Bir de öğle vaktinde, yaz günü yendi miydi, alırsın şifasını. Patlıcan ve biber de zati incelten sebzelerden ya, mevsiminde yersen. İçim daha da rahat etsin diye, sosunu sindirimi destekleyen mucizevi baharatlarla tatlandırınca da, oldu sana:


İncelten Soslu Nefİs Kızartma





Kızartma için malzemeler:
  • 1 kilo patlıcan (Ben çok etli sevdiğimden bostan tercih ediyorum. Daha çıtır sevenler kemer patlıcan da kullanabilir.)
  • Yarım kilo sakız kabak (Ben patlıcancıyım, kabağı mücverde severim. Evde 2 kabak vardı onları da kızartıverdim.)
  • 1 kilo çarliston biber
  • 1 kilo sivri biber
  • 2 litre ayçiçek yağı





İncelten Domates Sos için malzemeler:
  • 1 kilo salkım domates
  • 6 diş sarımsak
  • 1 çay kaşığı kadar kuru fesleğen
  • 1 çay kaşığı kadar kekik
  • 1 çay kaşığı kadar darüfülfül
  • Yarım çay kaşığı kadar kişniş
  • Yarım çay kaşığı kadar şeytantersi
  • 3 defne yaprağı
  • Bolca taze çekilmiş karabiber
  • Himalaya tuz


 



İncelten Domates Soslu Nefis Kızartma tarifi:

Önce patlıcanları yıka. Kabuklarını alacalı soy. Halka şeklinde dilimle. Acılığı gitsin ve kızarırken yağı çok çekmesin diye Himalaya tuzlu suda beklet.




Patlıcanlar acısını suya bırakırken, biberleri yıka ve iyicene kurula hatta kağıt havluda kurumaya bırak. Kızartma yağına su damlası dahi girmesin aman dikkat. Patlar ve yanarsın alimallah.





Kabakları yıka kurula ve alacalı soy. Halka şeklinde dilimle. Suyunu bırakması için havluya ser.




Patlıcanlar suda, kabak ve biberler kağıt havluda bekleyedursun, sosu hazırlamak için domatesleri yıka ve rendele.




Sos tenceresine al, bütün baharatları ve tuzu, sonra defne yapraklarını ve ince kıyım sarımsakları domates rendesine ekle.
 




Domates, suyunu çekene kadar orta ateşte, sos tenceresi kapağı açık kaynaya dursun, biz başlayalım sebzelerimizi kızartmaya. Sırasıyla kabaklar, sonra tuzlu sudan çıkarıp nemini aldığın patlıcanlar, en son da biberler olmak üzere en az 1,5 litre ayçiçek yağı eklediğin kızartma tenceresinin altını yak. Yağın ısısını kabak ile test edip, ya Allah başla kızartmaya. Aman kabaklar daha arkanı dönmeden yanar, yağa attığın gibi bir kaç dakika içinde çıkar. Fazla yağını alması için kurutmak için kullandığın aynı kağıt havluya ser. Patlıcanları atmaya başla. Patlıcanlar yağ azaltabilir. O durumda yağ ekle ve yağın ısınmasını bekle. Derin yağ olmazsa, sebzeler yanar.



Kızaran patlıcanları havlu kağıt üzerine al.




Patlıcanlar bitince biberleri patlamamaları için uçlarından kesik at, biraz da yağın ısısını azalt öyle kızart.




Derken sos suyunu çekti. Defne yapraklarını bul çıkar. Ona kızartma yağından 4 çorba kaşığı ekleyip, kapağını kapat ve 10 dakika fokurdat.

Kızarmış sebzelerini ser borcama, üzerine nefis domates sosunu dök ve biraz da maydanoz ile yemeye hazır. 

Afiyet, şifa olsun.











11 Haziran 2020 Perşembe

Yapması çok kolay, 10 dakikada, Fırında efsane Kuşkonmazlı Somon


68,9! Bir haftada tam bir kilo gitmiş! Ama beğenmiyorsun! Alışmışsın tabi menopoz öncesi haftada hızlıca 3'er kiloları vermeyi, bu sana yetmiyor. Peki! Bir bak bakalım, gerçekten de bu yeni rutine (detaylar için buraya tıkla) uyabildin mi?

Biraz zor tabi bu rutin. Bildim bileli en önemli öğün akşam yemeği olmuş. Herkesin bir araya geldiği, tüm uzun toplantıların, buluşmaların yapıldığı, en önemli konuların açıldığı, paylaşıldığı, eğlenildiği zamandır akşam yemeği. 

Bir de, mesela, Kocam Bey'i ikna edemedim akşam yemeğini bir porsiyon zeytinyağlı veya salata ile yapmaya. E baş başa geçirdiğimiz önemli bir aktivite de bu aynı zamanda. Bir de sürekli ayrı ayrı, kişiye özel yemek yapmaya ne zamanım ne de param yeter hani. Çareyi, proteinli yemeği öğlen pişirip, kendi porsiyonumu öğlen yiyip, akşama da Kocam Bey'e ısıtıp sunmakta buldum. Hem yine aynı güzellikte günü değerlendirecek, uzuz uzun sohbetlerimizi edecek, hem de ben de ona sofrada zeytinyağlı veya salata tabağım ile eşlik edecektim.

Amma velakin, mesela birazdan detaylı tarifini fotoğraflarla adım adım vereceğim enfes, sulu sulu, fırında kuşkonmazlı somon günü, işler hiç de planladığım gibi gitmedi. Fırında 10 dakikada pişen enfes kuşkonmazlı somonun bana düşen porsiyonunu şahanesiyle öğle saatinde yedim. Akşam bizimki işten geç geleceği için, ben 17:30'da salatamı da lüplettim. O gelince de, kalan kuşkonmazlı somonu fırında ısıtıp, ona güzelce servis de ettim. Kendime de boş bir tabak koydum. Lafa daldık... 

Derken ne göreyim?'! Ooooo ben ekmekten, sözde ona aldığım beyaz şaraptan, ayy bir de o tek gitmez derken peynirleden usul usul götürüyorum! Gece olmuş 22:00!

Kim bilir kaç akşam yemeği de böyle geçti gitti!!

Velhasıl, sen gel, o verdiğin 1 kiloya en içteninden bir sevin.

Hem şu an, bu akşam yemeği akışının da  farkına vardığına göre, 2. haftayı daha bir şahane geçirisin derim. Hatta bir kaç akşam yemeğini de tamamen kaldırsan 10 numara olur. Zira, Ayurveda, o akşam yemeğini zaruri de görmez hani. O zaman belki, her zamanki akşam yemeği sohbetlerini de, ona sofrada değil de, mutfakta ertesi günün yemeğini hazırlarken mi eşlik etsen? Du' bakalım, bulacağız bi' çare!


Fırında Kuşkonmazlı Somon

Anlatmaya başlarken bile ağzımın içi sulanıyor. Fırın hep kurutur ya, bunda hiç öyle olmadı. Somonun da, kuşkonmazların da içleri sulu sulu kaldı. Isırıklar, dil üstünden boğaza oradan da mideye usulca akıp gitti.






Fırında Kuşkonmazlı Somon tarifi için malzemeler:

Doya doya 2 kişilik
  • 500 gram fileto somon (2 parçaya bölünmüş ve derisi alınmış. Ben temizletmeyi unutmuşum. Derisini temizlemek ustalık işi. Beni aşar. Ama aynı zamanda deri ile birleşen yer, muazzam güzellikte yağlı. Deri ile pek servis etmek istemeyebilirsin ama derisini sıyırmak da ultra damak çatlatır, diyeyim.)
  • 600 gram taze kuşkonmaz (2 paket veya bağ)
  • 2 büyük limon
  • 10 dal maydanoz
  • 3 diş sarımsak (Mevsimi diye ben taze kullandım.)
  • 4 defne yaprağı
  • Soğuk sıkım zeytinyağı
  • Beyaz şarap sirkesi (isteğe bağlı)
  • Himalaya tuz




Fırında Kuşkonmazlı Somon tarifi:


İlk iş, somonu yıkayıp, onu marine edeceğimiz sosu hazırlamak.

Sos için, bir limondan 4 dilim çıkardıktan sonra geri kalanların suyunu sık. O suyun yarısı kadar nefis bir zeytinyağı, bir kaç damla sirkeyi, yıkayıp kıydığın maydanozları, dilediğin kadar tuz ve sıktığın sarımsakları ekle. Marinatı çatalla iyicene çırp.





Sosu somonlara arkalı önlü masajla yedir. Kenara al.





Somonlar marine olurken tepsiyi yağlı kağıtla hazırlayıp, fırını ısınması için 200 dereceye ayarla.




Kuşkonmazların saplarını kalın olan yerinden elinle kır ve kırılan yerden biraz daha incelmesi için kabuklarını soy.



Ortaya somonları, üzerine defne yapraklarını, yanlara kuşkonmazlar olacak şeklinde tepsiye diz. Kuşkonmazlar üzerine zeytinyağı gezdir. Fırına ver.





Veeee 10 dakika içinde tamamdır. Misssssss...





Afiyet, şifa olsun.



1 Haziran 2020 Pazartesi

Rutinini değiştir! Hayatın değişsin!


Sonunda, herkeslerin bu Corona dönemini tarif ettiği o "durma" zamanını (bana göre totomu koltuğa koyabilme fırsatını) yaşamaya nail oldum. Çok şükür. 

Bu #evdekal 'dığımız 19 Mayıs ve Bayram tatilleri, zorunlu aldığımız yıllık izinlerlerle birleşince ve işler de yavaşlayınca, o
  • sabah kalk
  • kahvaltı hazırla, topla
  • fırla bilgisayarın başına; koştur koştur mailler, telefon trafikleri, Skype ve Zoom meetingleri
  • öğlen, akşam ne yenecek? Planla; Migros siparişi hazırla; gelen siparişi deterjanlarla her bir ürünü sil, kaldır, yerleştir
  • yemek pişir; sofra kur, kaldır
  • bulaşık makinesi dolmuş, çalıştır, boşalt, yerleştir
  • çamaşır; ütü
  • toz al; temizlik
rutinimin içinden, en az 09:00-18:00 çalışma temposu çıkınca, o toto o koltuğa kondu!





Dur, hemen konamadı. Bu sefer de "boş zamanım çıktı, bir hobi ile değerlendirmeliyim" paniği ile "o canlı yayın benim, bu online ders senin" girdabına yakalandım. Oradan çıkmam tam 5 günümü çaldı! 

Yaw hani durma zamanıydı?! Allahım bu ne? Beynim döndü! Her yerden online ders akıyor. Canlı yayınlar durmuyor. Hayır bir de "baskı" oluşturuyor. Online ile normalde katılamayacağım dersler ayağıma geliyormuş! Yok, başka zaman yakalayamayacağım indirimler varmış!  Bir daha ne zaman fırsatım olacakmış! "Kaçırıyorum" korkuları sarıyor dört yanımı. İş rutini gibi telaşlar, yetişmeye çalışmalar, koşturmalar yine! 

Instagram'dan soğudum yeminle.
Koydum aramıza "sosyal mesafe"'yi bir süre.


Sosyal mesafe


Uzak durdum. Hepsinden. Bu "sosyal dünya"'dan da, telefondan da! Hava da ne güzeldi. Balkonda boş boş oturdum. Sabah güneşi ayrı, akşam güneşi ayrı açılardan vuruyor ön balkona. İkisinin keyfi birbirinden bambaşka. Sabah güneşini pek sevdim. Kaçırmamak için erken uyanır oldum. Gözlerimi kapatıp, güneşe bıraktım yüzümü. Sonra uzunun uzun izledim gözümün alabildiğini. Bulutlar ne güzelmiş! Ne çok yeşillenmiş İstanbul! Oh o ne güzel sessizlik! Kuşlar nasıl da şakıyor! Bu kediler ne keyif düşkünü! Komşularımı keşfettim ilk defa. Şu karşı apartmanda, 2 kız kardeş, babaları ve annelerinden uzakta, arka balkonda takılıyorlar. Yan apartmanda 2 çalışan kız, ön balkonda bolca kitap bitirdiler. Kısa çalışma ödeneğinden yararlanıyor olabilirler, online çalıştıklarını görmedim çünkü. Köpeklerini dolaştıran uzun kıvırcık saçlı kadının meğer 2 de kedisi var. Derya, anne ve babasını da yanına almış. Ya aslında 65 yaş üstünü korumak için onlardan uzaklaşmak daha iyi değil miydi?

O "pideci geldi", "ekmek geldi", "baklava var" megafon anonsu ile bir heyecanlı kalabalık toplanıyor aşağıda. Mesafeli bir sıra oluşuyor arabanın başında. Çocuklar öğrenmiş. "Pideci geldi anne" diye heyecanla bağırşıyorlar. 
Ben eskilere, mahallede dolaşan seyyar satıcıların "domates, biber, patlıcan" seslerine gidiyorum...

Bıraktım bir şeyleri "kaçırıyorum" endişelerini! Bıraktım boş zamanını illa "değerlendirmek" zorunluluğu inancını!
Boş boş, ama boş boş, hem de, öylece boş boş oturdum! DURDUM! Ve nasıl iyi geldi, AN-LA-TA-MAM!






Sabah keyfini o kadar çok sevdim ki, yıllardır ve neredeyse doğduğum günden bu yana, hayatımda hiç, çalar saatsiz ve en az 10 kere ertelemesiz yataktan kalkamamışken, kendiliğimden sabah 07:00'den önce ve müthiş dinlemiş uyanır oldum. Yaw artık saat kurmuyorum uyanmak için, şımarıklık o derece. Beni 24 yıldır tanıyan Koca Bey, gözlerine inanamıyor. Defalarca çalan telefonum, vakti zamanında ayrı ayrı çalan ve ayrı yerlerde duran, 3 ayrı çalar saatim olmadan, yanından sessizce uyanıp kalkmamı şaşkınlıkla izliyor. Hatta horlamaya devam ediyor.
Ben, kendim de şaşkınım! Zira, sabahları hiç sevmedim bugüne kadar!!!





Ve nasıl canlı bir enerjiye sahibim. Ev işleri artık yormuyor, her gün yapasım geliyor. Zamansızlıktan acele ile yaptığımdan olsa gerek, asıl şimdi yemek yapmanın ve başkalarına yemeğimi sunmanın müthiş keyfine varıyorum.




Galiba, 5 yıl önce, 20 yıl boyunca günde "en az" 1 paket Camel içen pis bir tiryakiden kurtuluşumdan bu yana, bir benzer güzel dönüm noktasındayım.





Şöyle bir düşününce, bu yeni düzen, dönüşümlü evden çalışma modeli, aslında sirkadiyen ritimlere, kronobiyolojimize, biyolojik saate, yani Ayurvedik günlük döngüye uyma fırsatı sağlıyor. Bir kere bu İstanbul memleketinin en büyük problemi trafiklerde perişan olmuyorsun. En az 2 saat kardasın! Fena mı?! En önemlisi: stresi yok! Evde çalıştığın günlerde, giyinip, makyaj derdi, saçını yaptın derdi de yok. Yoga taytınla tüm gün takıl. Kah bilgisayarın başında, kah matında!

Madem koşturmasız doğru saatte uyuyup, şahane enerjik Ayurvedik saatte uyanıyorum, bu dönemi, süper sağlık ve gençlik için fırsata çevirebilirim. Hatta belki kilo bile veririm.(YEEEEEEEEEEEESSSSSS!!!!) Hiç almadım aynıyım gerçi: 69,9! Hani daha da alsam obezliğe resmi olarak da adım atmış olacağım ya, neyse!
Şimdi aslında tam da zamanı! İster misin Temmuz'a 50 küsürleri yeniden görerek gireyim!
Yazının başlığını şöyle mi atsaydım: "50'sine dayanmış bir menapozlunun hayali!" 🤪

Ben hayalimi yazayım ve gözümde canlandırayım da!
Yalnız, yapınca oluyor! Bunu da hatırlıyorsun değil mi?!!!!

Ayurveda Doktorunun dediğini duydun: "Fazla kilo tedavi edilmesi gereken bir hastalık!"
E tansiyon da ara sıra zıplamaya başladı. Büyük 15'lerde falan. Her bir fazla ağırlığın kalbe, damarlara o derece baskısı oluyor tabi. Böyle giderse, sokağa çıkma yasağı olan kronik hastalar arasına katılacaksın, diyeyim.





Bir de Hintli doktorumuz ne diyor: "Kapha zamanı ağır yersen obez olursun" diyor!
Ağır derken, hem miktar hem de sindirim zorluğu, süresinden bahsediyor.

Ayurveda'ya göre her öğünde iyi bir sindirim için mideyi sadece 2/3'si kadar doldurmak ve kalan 1/3'ni boş bırakmak gerekiyor. Her insanın kendi iki avuç içini bir kase gibi birleştirdiğinde içine sığacak kadar yemek midenin 1/3'ini dolduruyor. Buna 1 porsiyon dersek. Optimal sindirim için her öğünde en fazla 2 porsiyon (2 kere 2 avuç içi dolusu) yemek yemek lazım geliyor. (Amanın benim eller ne kadar küçük!)






Sindirimi zor ve zaman alan besinler: tahıllar ve tahıl ürünleri, baklagiller, her türlü et, tavuk, balık ürünü, yumurta, peynir, yoğurt ve kuruyemiş. Sindirimi yavaş ve zor olan ve zaman alan tüm besinleri sindirim ateşinin tavan yaptığı güneşin en tepede olduğu öğle saatinde yemek gerekiyor. Özellikle de proteinler.

Olay şu: sindirim ateşinin en yüksek olduğu öğle saati Pitta zamanı var ya, o gece tekrar geliyor. Ama bu sefer midede ve ince bağırsaklarda sindirilen her şeyi dokulara çeviriyor. Bütün beden ve zihin yeniden yapılanıyor. İyi bir gece "sindirimi" için: bir, mide boş (o gün yediğin her şey sindirilmiş olarak) yatacaksın, mutlaka o 23:00-03:00 saatlerinde derin uykuda olacaksın, bir de o dokuları besleyecek faydalı gıdaları tüketmiş olacaksın, toksinleri diyetine yaklaştırmayacaksın. (Toksinler listesi için buraya tıkla.)

Sabah, Vata saatinde bedenin seni "Uyan uyan, sindirimin son aşaması için tuvalete koş." diye uyandırıyorsa ve sabah rutininde dilini sıyırmadan önce kontrol ettiğinde dil üstünde birikmiş kalın beyaz veya yeşil tabaka da yoksa, müthiş sağlıklısın, turp gibisin demek oluyor.






Ayurvedik Gün


Not: İleri saat uygulamasında yaşadığımızdan buna 1'er saat eklemek lazım. Yani güneşin tam tepemizde olan öğle saati aslında 13:00.



Ayurveda, sağlıklı bir hayat için, vücudumuzun biyolojik saatine yani bu günlük ve mevsimsel döngülere göre yaşamayı öğütler. Kaçta ne yaptığın, ne zaman ne yediğin, mevsimine göre beslenmek çok önemlidir. Dr. Suhas Kshirsagar (Ayurvedik Doktor) ve Michelle D. Seaton (Araştırmacı, Gazeteci), Rutinini Değiştir, Hayatın Değişsin! başlıklı kitaplarında en güzeliyle anlatmışlar. Çok detaya girmeden, genel hatlarıyla tüm konuyu kapsayan, harika bir Ayurveda Günü kitabı. Hararetle tavsiye ederim.






Kadim bilgilere, Vedalarda yazılanlara inanmayanlar için Ayurvedik Gün'ü kanıtlarcasına hazırlanmış, sirkadiyen ritmini detaylı araştırmalarla anlatan Dr. Satchin Panda'nın eseri The Circadian Code'u da okusun. Türkçesi yok bildiğim kadarıyla.






Gelelim en Ayurvedik, yani en sağlık dolu ve ömür uzatan ve de bedeni genç tutan, günlük yaz programına:

Hemen araya gireyim, ÖNEMLİ: Ayurveda Hocam, Ayurveda'nın insan ömrünü uzatmayı hedeflediğini, ama asıl o uzun ömrü hep dinç ve zinde bir beden ve zihinle yaşamayı sağladığını söyler. 
Şimdi tam sözü hatırlayamadım ama, bir Vedik atasözü benzer şekilde de şöyle der:
Ayurvedik rutinlere uyanlar 100'ünde 18'lik olur!

Emeklilik hayallerimin ne çok olduğunu ve daha oraya gelmeye de en az 10 yıl lazım geldiğini düşününce...





Yaz için Ayurvedik Gün


06:45 Günaydın. Gülümseyerek bir uyanış ile yatakta kedimsi gerilmeler; yeni güne şükredişler, dualar; hangi burun deliğinin daha aktif (daha rahat nefes alış) olduğu araştırmaları ve farkındalığı; aktif taraf (nefes alan sağ veya sol burun deliği) ile yere basarak (Toprak Ana'ya sevgiyle) yataktan kalkış.

07:00 Tuvalet ve sabah temizlik, masaj, banyo rutini

08:00 Pranayama (sağ ve sol burun nefes alış ve akışlarının dengelenmesi)

08:15 Açık havaya ve güneşe çık; min. 15 dakika yürüyüş (balkona çıkıp, sabah güneşini alıp, evin içinde bir yürüyüş temposu da işe yarar)

08:30 Tibet'in 5 Ayini (Video için buraya tıkla.)

09:00 Surya Namaskar (Video için buraya tıkla.)

09:30 Meditasyon 

09:50 Kahvaltı: Bir porsiyon taze mevsim meyve

13:00 Öğle Yemeği: Sindirimi ateşleyen baharatlar (zerdeçal, zencefil, kişniş tohumu, kimyon tohumu, hardal tohumu, defne yaprağı, dağ kekiği, biberiye, kırmızı tatlı biber, karabiber, şeytantersi) ile hazırlanmış protein, sebzeler, tahıllar ve salatadan oluşan iki porsiyon.

13:30 15 dakika yürüyüş (açıkhava ve gün ışığında olursa şahane)

16:00 Plank ve kas çalıştıran türlü hareketler (ofis günündeysen 15 dakika açıkhava yürüyüşü)

17:30 Akşam Yemeği: Bir porsiyon sarımsak ve soğanla hazırlanmış mevsim sebzelerinden zeytinyağlı (-ki bence en iyi tercih, zira müthiş şifalı) veya nefis bir zeytinyağı, limon ve hardal soslu yeşillik ve diğer salatalık sebzelerinden oluşan vegan salata.

18:00 15 dakika yürüyüş (açıkhava ve gün ışığında olursa şahane)

21:30 Yin Yoga; Yüz Yogası; Yüz, vücut, ayak masajı. Uykuya hazırlık yani.

22:30 Haydi uykuya






Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...