ilkbahar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ilkbahar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Haziran 2020 Perşembe

Yapması çok kolay, 10 dakikada, Fırında efsane Kuşkonmazlı Somon


68,9! Bir haftada tam bir kilo gitmiş! Ama beğenmiyorsun! Alışmışsın tabi menopoz öncesi haftada hızlıca 3'er kiloları vermeyi, bu sana yetmiyor. Peki! Bir bak bakalım, gerçekten de bu yeni rutine (detaylar için buraya tıkla) uyabildin mi?

Biraz zor tabi bu rutin. Bildim bileli en önemli öğün akşam yemeği olmuş. Herkesin bir araya geldiği, tüm uzun toplantıların, buluşmaların yapıldığı, en önemli konuların açıldığı, paylaşıldığı, eğlenildiği zamandır akşam yemeği. 

Bir de, mesela, Kocam Bey'i ikna edemedim akşam yemeğini bir porsiyon zeytinyağlı veya salata ile yapmaya. E baş başa geçirdiğimiz önemli bir aktivite de bu aynı zamanda. Bir de sürekli ayrı ayrı, kişiye özel yemek yapmaya ne zamanım ne de param yeter hani. Çareyi, proteinli yemeği öğlen pişirip, kendi porsiyonumu öğlen yiyip, akşama da Kocam Bey'e ısıtıp sunmakta buldum. Hem yine aynı güzellikte günü değerlendirecek, uzuz uzun sohbetlerimizi edecek, hem de ben de ona sofrada zeytinyağlı veya salata tabağım ile eşlik edecektim.

Amma velakin, mesela birazdan detaylı tarifini fotoğraflarla adım adım vereceğim enfes, sulu sulu, fırında kuşkonmazlı somon günü, işler hiç de planladığım gibi gitmedi. Fırında 10 dakikada pişen enfes kuşkonmazlı somonun bana düşen porsiyonunu şahanesiyle öğle saatinde yedim. Akşam bizimki işten geç geleceği için, ben 17:30'da salatamı da lüplettim. O gelince de, kalan kuşkonmazlı somonu fırında ısıtıp, ona güzelce servis de ettim. Kendime de boş bir tabak koydum. Lafa daldık... 

Derken ne göreyim?'! Ooooo ben ekmekten, sözde ona aldığım beyaz şaraptan, ayy bir de o tek gitmez derken peynirleden usul usul götürüyorum! Gece olmuş 22:00!

Kim bilir kaç akşam yemeği de böyle geçti gitti!!

Velhasıl, sen gel, o verdiğin 1 kiloya en içteninden bir sevin.

Hem şu an, bu akşam yemeği akışının da  farkına vardığına göre, 2. haftayı daha bir şahane geçirisin derim. Hatta bir kaç akşam yemeğini de tamamen kaldırsan 10 numara olur. Zira, Ayurveda, o akşam yemeğini zaruri de görmez hani. O zaman belki, her zamanki akşam yemeği sohbetlerini de, ona sofrada değil de, mutfakta ertesi günün yemeğini hazırlarken mi eşlik etsen? Du' bakalım, bulacağız bi' çare!


Fırında Kuşkonmazlı Somon

Anlatmaya başlarken bile ağzımın içi sulanıyor. Fırın hep kurutur ya, bunda hiç öyle olmadı. Somonun da, kuşkonmazların da içleri sulu sulu kaldı. Isırıklar, dil üstünden boğaza oradan da mideye usulca akıp gitti.






Fırında Kuşkonmazlı Somon tarifi için malzemeler:

Doya doya 2 kişilik
  • 500 gram fileto somon (2 parçaya bölünmüş ve derisi alınmış. Ben temizletmeyi unutmuşum. Derisini temizlemek ustalık işi. Beni aşar. Ama aynı zamanda deri ile birleşen yer, muazzam güzellikte yağlı. Deri ile pek servis etmek istemeyebilirsin ama derisini sıyırmak da ultra damak çatlatır, diyeyim.)
  • 600 gram taze kuşkonmaz (2 paket veya bağ)
  • 2 büyük limon
  • 10 dal maydanoz
  • 3 diş sarımsak (Mevsimi diye ben taze kullandım.)
  • 4 defne yaprağı
  • Soğuk sıkım zeytinyağı
  • Beyaz şarap sirkesi (isteğe bağlı)
  • Himalaya tuz




Fırında Kuşkonmazlı Somon tarifi:


İlk iş, somonu yıkayıp, onu marine edeceğimiz sosu hazırlamak.

Sos için, bir limondan 4 dilim çıkardıktan sonra geri kalanların suyunu sık. O suyun yarısı kadar nefis bir zeytinyağı, bir kaç damla sirkeyi, yıkayıp kıydığın maydanozları, dilediğin kadar tuz ve sıktığın sarımsakları ekle. Marinatı çatalla iyicene çırp.





Sosu somonlara arkalı önlü masajla yedir. Kenara al.





Somonlar marine olurken tepsiyi yağlı kağıtla hazırlayıp, fırını ısınması için 200 dereceye ayarla.




Kuşkonmazların saplarını kalın olan yerinden elinle kır ve kırılan yerden biraz daha incelmesi için kabuklarını soy.



Ortaya somonları, üzerine defne yapraklarını, yanlara kuşkonmazlar olacak şeklinde tepsiye diz. Kuşkonmazlar üzerine zeytinyağı gezdir. Fırına ver.





Veeee 10 dakika içinde tamamdır. Misssssss...





Afiyet, şifa olsun.



1 Haziran 2020 Pazartesi

Rutinini değiştir! Hayatın değişsin!


Sonunda, herkeslerin bu Corona dönemini tarif ettiği o "durma" zamanını (bana göre totomu koltuğa koyabilme fırsatını) yaşamaya nail oldum. Çok şükür. 

Bu #evdekal 'dığımız 19 Mayıs ve Bayram tatilleri, zorunlu aldığımız yıllık izinlerlerle birleşince ve işler de yavaşlayınca, o
  • sabah kalk
  • kahvaltı hazırla, topla
  • fırla bilgisayarın başına; koştur koştur mailler, telefon trafikleri, Skype ve Zoom meetingleri
  • öğlen, akşam ne yenecek? Planla; Migros siparişi hazırla; gelen siparişi deterjanlarla her bir ürünü sil, kaldır, yerleştir
  • yemek pişir; sofra kur, kaldır
  • bulaşık makinesi dolmuş, çalıştır, boşalt, yerleştir
  • çamaşır; ütü
  • toz al; temizlik
rutinimin içinden, en az 09:00-18:00 çalışma temposu çıkınca, o toto o koltuğa kondu!





Dur, hemen konamadı. Bu sefer de "boş zamanım çıktı, bir hobi ile değerlendirmeliyim" paniği ile "o canlı yayın benim, bu online ders senin" girdabına yakalandım. Oradan çıkmam tam 5 günümü çaldı! 

Yaw hani durma zamanıydı?! Allahım bu ne? Beynim döndü! Her yerden online ders akıyor. Canlı yayınlar durmuyor. Hayır bir de "baskı" oluşturuyor. Online ile normalde katılamayacağım dersler ayağıma geliyormuş! Yok, başka zaman yakalayamayacağım indirimler varmış!  Bir daha ne zaman fırsatım olacakmış! "Kaçırıyorum" korkuları sarıyor dört yanımı. İş rutini gibi telaşlar, yetişmeye çalışmalar, koşturmalar yine! 

Instagram'dan soğudum yeminle.
Koydum aramıza "sosyal mesafe"'yi bir süre.


Sosyal mesafe


Uzak durdum. Hepsinden. Bu "sosyal dünya"'dan da, telefondan da! Hava da ne güzeldi. Balkonda boş boş oturdum. Sabah güneşi ayrı, akşam güneşi ayrı açılardan vuruyor ön balkona. İkisinin keyfi birbirinden bambaşka. Sabah güneşini pek sevdim. Kaçırmamak için erken uyanır oldum. Gözlerimi kapatıp, güneşe bıraktım yüzümü. Sonra uzunun uzun izledim gözümün alabildiğini. Bulutlar ne güzelmiş! Ne çok yeşillenmiş İstanbul! Oh o ne güzel sessizlik! Kuşlar nasıl da şakıyor! Bu kediler ne keyif düşkünü! Komşularımı keşfettim ilk defa. Şu karşı apartmanda, 2 kız kardeş, babaları ve annelerinden uzakta, arka balkonda takılıyorlar. Yan apartmanda 2 çalışan kız, ön balkonda bolca kitap bitirdiler. Kısa çalışma ödeneğinden yararlanıyor olabilirler, online çalıştıklarını görmedim çünkü. Köpeklerini dolaştıran uzun kıvırcık saçlı kadının meğer 2 de kedisi var. Derya, anne ve babasını da yanına almış. Ya aslında 65 yaş üstünü korumak için onlardan uzaklaşmak daha iyi değil miydi?

O "pideci geldi", "ekmek geldi", "baklava var" megafon anonsu ile bir heyecanlı kalabalık toplanıyor aşağıda. Mesafeli bir sıra oluşuyor arabanın başında. Çocuklar öğrenmiş. "Pideci geldi anne" diye heyecanla bağırşıyorlar. 
Ben eskilere, mahallede dolaşan seyyar satıcıların "domates, biber, patlıcan" seslerine gidiyorum...

Bıraktım bir şeyleri "kaçırıyorum" endişelerini! Bıraktım boş zamanını illa "değerlendirmek" zorunluluğu inancını!
Boş boş, ama boş boş, hem de, öylece boş boş oturdum! DURDUM! Ve nasıl iyi geldi, AN-LA-TA-MAM!






Sabah keyfini o kadar çok sevdim ki, yıllardır ve neredeyse doğduğum günden bu yana, hayatımda hiç, çalar saatsiz ve en az 10 kere ertelemesiz yataktan kalkamamışken, kendiliğimden sabah 07:00'den önce ve müthiş dinlemiş uyanır oldum. Yaw artık saat kurmuyorum uyanmak için, şımarıklık o derece. Beni 24 yıldır tanıyan Koca Bey, gözlerine inanamıyor. Defalarca çalan telefonum, vakti zamanında ayrı ayrı çalan ve ayrı yerlerde duran, 3 ayrı çalar saatim olmadan, yanından sessizce uyanıp kalkmamı şaşkınlıkla izliyor. Hatta horlamaya devam ediyor.
Ben, kendim de şaşkınım! Zira, sabahları hiç sevmedim bugüne kadar!!!





Ve nasıl canlı bir enerjiye sahibim. Ev işleri artık yormuyor, her gün yapasım geliyor. Zamansızlıktan acele ile yaptığımdan olsa gerek, asıl şimdi yemek yapmanın ve başkalarına yemeğimi sunmanın müthiş keyfine varıyorum.




Galiba, 5 yıl önce, 20 yıl boyunca günde "en az" 1 paket Camel içen pis bir tiryakiden kurtuluşumdan bu yana, bir benzer güzel dönüm noktasındayım.





Şöyle bir düşününce, bu yeni düzen, dönüşümlü evden çalışma modeli, aslında sirkadiyen ritimlere, kronobiyolojimize, biyolojik saate, yani Ayurvedik günlük döngüye uyma fırsatı sağlıyor. Bir kere bu İstanbul memleketinin en büyük problemi trafiklerde perişan olmuyorsun. En az 2 saat kardasın! Fena mı?! En önemlisi: stresi yok! Evde çalıştığın günlerde, giyinip, makyaj derdi, saçını yaptın derdi de yok. Yoga taytınla tüm gün takıl. Kah bilgisayarın başında, kah matında!

Madem koşturmasız doğru saatte uyuyup, şahane enerjik Ayurvedik saatte uyanıyorum, bu dönemi, süper sağlık ve gençlik için fırsata çevirebilirim. Hatta belki kilo bile veririm.(YEEEEEEEEEEEESSSSSS!!!!) Hiç almadım aynıyım gerçi: 69,9! Hani daha da alsam obezliğe resmi olarak da adım atmış olacağım ya, neyse!
Şimdi aslında tam da zamanı! İster misin Temmuz'a 50 küsürleri yeniden görerek gireyim!
Yazının başlığını şöyle mi atsaydım: "50'sine dayanmış bir menapozlunun hayali!" 🤪

Ben hayalimi yazayım ve gözümde canlandırayım da!
Yalnız, yapınca oluyor! Bunu da hatırlıyorsun değil mi?!!!!

Ayurveda Doktorunun dediğini duydun: "Fazla kilo tedavi edilmesi gereken bir hastalık!"
E tansiyon da ara sıra zıplamaya başladı. Büyük 15'lerde falan. Her bir fazla ağırlığın kalbe, damarlara o derece baskısı oluyor tabi. Böyle giderse, sokağa çıkma yasağı olan kronik hastalar arasına katılacaksın, diyeyim.





Bir de Hintli doktorumuz ne diyor: "Kapha zamanı ağır yersen obez olursun" diyor!
Ağır derken, hem miktar hem de sindirim zorluğu, süresinden bahsediyor.

Ayurveda'ya göre her öğünde iyi bir sindirim için mideyi sadece 2/3'si kadar doldurmak ve kalan 1/3'ni boş bırakmak gerekiyor. Her insanın kendi iki avuç içini bir kase gibi birleştirdiğinde içine sığacak kadar yemek midenin 1/3'ini dolduruyor. Buna 1 porsiyon dersek. Optimal sindirim için her öğünde en fazla 2 porsiyon (2 kere 2 avuç içi dolusu) yemek yemek lazım geliyor. (Amanın benim eller ne kadar küçük!)






Sindirimi zor ve zaman alan besinler: tahıllar ve tahıl ürünleri, baklagiller, her türlü et, tavuk, balık ürünü, yumurta, peynir, yoğurt ve kuruyemiş. Sindirimi yavaş ve zor olan ve zaman alan tüm besinleri sindirim ateşinin tavan yaptığı güneşin en tepede olduğu öğle saatinde yemek gerekiyor. Özellikle de proteinler.

Olay şu: sindirim ateşinin en yüksek olduğu öğle saati Pitta zamanı var ya, o gece tekrar geliyor. Ama bu sefer midede ve ince bağırsaklarda sindirilen her şeyi dokulara çeviriyor. Bütün beden ve zihin yeniden yapılanıyor. İyi bir gece "sindirimi" için: bir, mide boş (o gün yediğin her şey sindirilmiş olarak) yatacaksın, mutlaka o 23:00-03:00 saatlerinde derin uykuda olacaksın, bir de o dokuları besleyecek faydalı gıdaları tüketmiş olacaksın, toksinleri diyetine yaklaştırmayacaksın. (Toksinler listesi için buraya tıkla.)

Sabah, Vata saatinde bedenin seni "Uyan uyan, sindirimin son aşaması için tuvalete koş." diye uyandırıyorsa ve sabah rutininde dilini sıyırmadan önce kontrol ettiğinde dil üstünde birikmiş kalın beyaz veya yeşil tabaka da yoksa, müthiş sağlıklısın, turp gibisin demek oluyor.






Ayurvedik Gün


Not: İleri saat uygulamasında yaşadığımızdan buna 1'er saat eklemek lazım. Yani güneşin tam tepemizde olan öğle saati aslında 13:00.



Ayurveda, sağlıklı bir hayat için, vücudumuzun biyolojik saatine yani bu günlük ve mevsimsel döngülere göre yaşamayı öğütler. Kaçta ne yaptığın, ne zaman ne yediğin, mevsimine göre beslenmek çok önemlidir. Dr. Suhas Kshirsagar (Ayurvedik Doktor) ve Michelle D. Seaton (Araştırmacı, Gazeteci), Rutinini Değiştir, Hayatın Değişsin! başlıklı kitaplarında en güzeliyle anlatmışlar. Çok detaya girmeden, genel hatlarıyla tüm konuyu kapsayan, harika bir Ayurveda Günü kitabı. Hararetle tavsiye ederim.






Kadim bilgilere, Vedalarda yazılanlara inanmayanlar için Ayurvedik Gün'ü kanıtlarcasına hazırlanmış, sirkadiyen ritmini detaylı araştırmalarla anlatan Dr. Satchin Panda'nın eseri The Circadian Code'u da okusun. Türkçesi yok bildiğim kadarıyla.






Gelelim en Ayurvedik, yani en sağlık dolu ve ömür uzatan ve de bedeni genç tutan, günlük yaz programına:

Hemen araya gireyim, ÖNEMLİ: Ayurveda Hocam, Ayurveda'nın insan ömrünü uzatmayı hedeflediğini, ama asıl o uzun ömrü hep dinç ve zinde bir beden ve zihinle yaşamayı sağladığını söyler. 
Şimdi tam sözü hatırlayamadım ama, bir Vedik atasözü benzer şekilde de şöyle der:
Ayurvedik rutinlere uyanlar 100'ünde 18'lik olur!

Emeklilik hayallerimin ne çok olduğunu ve daha oraya gelmeye de en az 10 yıl lazım geldiğini düşününce...





Yaz için Ayurvedik Gün


06:45 Günaydın. Gülümseyerek bir uyanış ile yatakta kedimsi gerilmeler; yeni güne şükredişler, dualar; hangi burun deliğinin daha aktif (daha rahat nefes alış) olduğu araştırmaları ve farkındalığı; aktif taraf (nefes alan sağ veya sol burun deliği) ile yere basarak (Toprak Ana'ya sevgiyle) yataktan kalkış.

07:00 Tuvalet ve sabah temizlik, masaj, banyo rutini

08:00 Pranayama (sağ ve sol burun nefes alış ve akışlarının dengelenmesi)

08:15 Açık havaya ve güneşe çık; min. 15 dakika yürüyüş (balkona çıkıp, sabah güneşini alıp, evin içinde bir yürüyüş temposu da işe yarar)

08:30 Tibet'in 5 Ayini (Video için buraya tıkla.)

09:00 Surya Namaskar (Video için buraya tıkla.)

09:30 Meditasyon 

09:50 Kahvaltı: Bir porsiyon taze mevsim meyve

13:00 Öğle Yemeği: Sindirimi ateşleyen baharatlar (zerdeçal, zencefil, kişniş tohumu, kimyon tohumu, hardal tohumu, defne yaprağı, dağ kekiği, biberiye, kırmızı tatlı biber, karabiber, şeytantersi) ile hazırlanmış protein, sebzeler, tahıllar ve salatadan oluşan iki porsiyon.

13:30 15 dakika yürüyüş (açıkhava ve gün ışığında olursa şahane)

16:00 Plank ve kas çalıştıran türlü hareketler (ofis günündeysen 15 dakika açıkhava yürüyüşü)

17:30 Akşam Yemeği: Bir porsiyon sarımsak ve soğanla hazırlanmış mevsim sebzelerinden zeytinyağlı (-ki bence en iyi tercih, zira müthiş şifalı) veya nefis bir zeytinyağı, limon ve hardal soslu yeşillik ve diğer salatalık sebzelerinden oluşan vegan salata.

18:00 15 dakika yürüyüş (açıkhava ve gün ışığında olursa şahane)

21:30 Yin Yoga; Yüz Yogası; Yüz, vücut, ayak masajı. Uykuya hazırlık yani.

22:30 Haydi uykuya






25 Şubat 2020 Salı

Önümüz Bahar!



Bahar diyorum... Geliyor...

İlk Cemre düştü ya...

İçimiz, gönlümüz, yeniden açılıyor...

Doğa ve onun bir parçası beden, o derin uykudan uyanıyor...





Amanın, işte o uyanış biraz zorlu ve dikkat isteyen bir süreç!
Yaw tam romantik olacağım, şiir yazıyorum, çıkıyor içimdeki Ayurvedik Sağlık Polisi!!!

Cemreler zamanı, bahara uyanıştır. Aşırı yüksek yin zamanından çıkıştır. İçe dönme, kış uykusu, yeme içme, yatmadan tekrar canlanmaya geçiştir. 

Doğanın ve onun bir parçası olan bedendeki elementlerin ve dosha'ların değişim zamanlarıdır. Cemre (yani kor; ateş elementi) önce havaya (19-20 Şubat), sonra suya (26-27 Şubat) ve sonuncusu da toprağa (5-6 Mart) düşer. Vata sezonundan (eter ve hava elementleri) Kapha sezonuna (su ve toprak elementleri) geçiştir.





Bu geçiş dönemleri, güçlü, yüksek ve muazzam enerjiler barındırır.
İşte böyle dönemlerde, bizler de, doğanın, evrenin o dönüşüm enerjisinden faydalanabilmemiz için, bedeni çok meşgul eden sindirim ile yormuyor olmak lazım gelir.
Bu Cemre günlerinde oruç tutmak, mesela sadece meyve yemek, çok iyidir.

Hem zati, kışın yiyip içip yattığımız, o yağlar işte tam da bu dönüşümde harcanmak için birikmiştir.
Güç toplanmış, şimdi onu harcama zamanıdır.






Süt, peynir, yoğurdu, eti, ağır yağları, ekmek, hamuru, gluteni, şekeri, tatlıyı, çerezleri, hazmı zor olan her şeyleri bırakmak ve tuzu da azalmak lazım.   

Zencefil, zerdeçal, karabiberin tam zamanı. Geceden ıslatılmış baklagiller, gluten içermeyen hububatlar, bolca sebzeler ve meyvelerin zamanıdır. 
Sabahları limonlu ballı su ile güne başlayıp, mümkünse kahvaltıyı atlayıp, belki 11:00 gibi bir meyve ve sonra 13:00'te güzel bir çorba ardına zeytinyağlı ya da etsiz tencere yemeği. Akşam 18:00'de de meyve veya buharda sebzeler veya yağsız salata.

Hala havaların soğuk olduğunu unutmadan, tüm gün sıcak limonlu su ve bitki çaylarına devam etmek lazım. Akşam elma sirkeli su şahane gider.





Hareket etmenin de tam zamanı şimdi. Hele hele sabahları Surya Namaskar'lar, yemeklerden sonra yürüyüşler pek faydalı. Güç antremanları yapmanın faydası çok. Plank zamanı, yani.

Sabah vücut fırçalamaları, saunalar, buharlar, masajalar nefis gider doğrusu.





Gerçi tam da oruç tutacak olduğum 2. cemrenin düşüş tarihlerinde, Perşembe ve Cuma büyük organizasyonlarım var, akşam geç saatli. Aslında Çarşamba günü meyve orucumu tutabilirim sanki. Yani, bir gün öncesi (Salı) akşamında 18:00'de yediğim meyveden sonra Çarşamba günü 11:00'de meyve, 13:00 meyve, 18:00 meyve yerim. Yine ertesi gün (Perşembe) 11:00'de meyve ve 13:00 öğle yemeği ile devam ederim. Aralarda da bolca limonlu ılık su ve bitki çayları.
Son cemre düşerken, -ki yine (yine diyorum zira, tüm bu bizdeki Kadim bilgiler, onlarda da başka adlarla ortaya çıkıyor) Hintlilerin oruç tuttuğu Vedik ay takviminde Ekadashi'ye denk geliyor-, 5 ve 6 Mart tarihlerinde kısmetse meyve orucumu tutayım.

Diğer günlerde de en temizinden yukarıdaki beslenme programı ve günlük ritüellerini de yaparsam, en nefisiyle Bahar'a girerim.




10 Mart 2019 Pazar

Mart ayı, DETOKS ayı


İçimden nasıl bir canavar çıktı öyle?  İnanamıyorum! Anladım! Kış günü vücut bunu arıyor da arkadaş, bu nasıl bir doyumsuzluktur böyle? Bu kadar hayvansal proteine saldırmak nedir yahu?! Hayret ediyorum! Peynire bile zor bakabilen o vegan nereye gitti? 
O eski halimden eser yok şimdi! 🙄







Yalnız şahanesiyle karbonhidrattan, glutenden, rafine şekerden, fast food'dan kurtuldum ya! 
Ben ona sevinirim! ✌🏼
11 Şubat'tan beri glutensiz, tahılsız, şekersiz olmanın gururu içerisindeyim!






Şu akşam geç vakitlere kadar 
Cabernet Sauvignon'lu yemelere de dalmayaydın, bu kış günü kilo bile verecektin be Bikinim!






Maalesef vegan olunca dışardaysan hele, bazen gerçekten de yiyecek hiçbir şey bulamıyorsun. Açlıktan ya patatese ya da ekmeğe sarıyorsun. Bir ara, patates kızartmalı soğanlı dürüme dadanmıştım. Balık rakı muhabbettinde doymadığımdan ortaya patates kızartması söylüyordum. Sonra Patso'lar... Lay's Klasik'ler... Etsiz Ayvalık Tost'ları... İşlenmiş soyadan yapılan sözde peynir ve Veggie Burger'ler...

Patates olduk çıktık tabi!
Haşimato'yu da coşturdukça coşturduk!

"Her otoimmün hastalıkta olduğu gibi Haşimato hastalığında da şeker, un ve glüteni sınırlı, selenyum, probiyotik ve Omega-3’ü bol beslenmekte yarar var." diyor Osman Müftüoğlu ve bir sürü doktor ve araştırma da benim gibi Hashi'lere iyi gelmeyen yiyecekleri şöyle sıralıyor:
  • Şeker
  • Gluten
  • İşlenmiş gıdalar
  • Doymuş ve trans yağlar; kızartmalar
  • Soya ürünleri
  • Süt ürünleri
  • Filizlendirilmemiş baklagiller, tahıl, tohum ve kuruyemişler
  • Nightshades denen sebzeler: Domates, patlıcan, biber ve patates 
  • Guatrojenik sebzeler: Karnabahar, brokoli, lahana, Brüksel lahanası

Valla ne yalan söyleyeyim, şu gluten, tahıl, işlenmiş karbonhidrat ve kızartmalardan uzaklaştığımdan beri, kendimi çok enerjik hissediyorum. 💃🏼
Yazma enerjim bile yeniden yerine geldi sanki. 🙏🏼❤️
Hatta gücümü de toparlamaya başladım yeniden gibi. 
Plank'lara varyasyonlar eklememe ramak kaldı. 👊🏼





Ama şu da bir gerçek ki, et denen şey, çok ağır ve sindirmesi çooook zor. Sindirim sistemim bir ara tamamen durdu, o derece. Mideye lök diye oturuyor. Saatler sonra belki bağırsaklara ulaşabilirse de günlerce orada öylece oturup kalıyor!!!

Her ne kadar "Etobur-Otobur İkilemi" kitabında Michael Pollan, -yaw bu arada ne şahane kitaplar listelemişim "Sindirmek!" yazımda (listeye ulaşmak için tıkla!), muazzam derecede fikrim, görüşüm, ruhum aydınlanıyor- HOMO HEPOBUR diye adlandırdığı insanlar için şunları dese de;
"Dişlerimiz her şeyi yiyebilir özelliktedir -hayvan etini parçalamaya ve bitkileri öğütmeye yarar. Bir etobur gibi hareket edebilen çenemiz aynı zamanda kemirgen ve otçul gibi davranabilir; çenelerimizin davranışı, yemeğin özelliğine göre değişir. Midelerimiz elastini kırmaya yarayacak enzimler üretir. Elastin ette bulunan ve başka hiçbir yerde bulunmayan bir proteindir. Metabolizmamız yalnızca bitkilerde bulunan birtakım kimyasal bileşenlere (örneğin C vitaminine) ya da yalnızca hayvanlarda bulunan bileşimlere (örneğin B12 vitaminine) ihtiyaç duyar. Bizim için çeşitlilik bir tattan ziyade biyolojik bir gerekliliktir."
ben, Michael'in yazdığı 2007'den beri bile çok şey değiştiğine inanıyorum. Et dediğimiz şey öyle bir fabrikasyon oldu ki... Belki, o da, tamamen antibiyotik ve hormon yüklü bu fabrikasyon etlerden bahsetmiyordu!!! Ve bence, zaten genetiğimiz de her Allah'ın günü et yemeği sindiremiyor!

Yuval Noah Harari'nin ünlü "Sapiens" eserinden de anlaşılacağı üzere, milyonlarca yıl boyunca, insanoğlu ot, meyve, kabuklu yemiş, böcek ve aslan, çakal, sırtlanlardan geriye kalan leşlerin kemiklerinden sıyırdığı ilikler ile beslendi. Sonrasında, sadece yüz bin yıl önce, pek akıllı Sapiens atalarımız ateşi kontrol etmeyi, yani yemek pişirmeyi ve o ateşi silah olarak kullanmayı, keşfedince, normalde sindiremediği -buğday, pirinç ve patates gibi- yiyeceklerden başlayarak, besin zincirinde çok büyük bir sıçrama yaşadı. Öyle hızlı bir sıçrayıştı ki bu, ne ekosistem, ne de vücut biyolojisi gerekli adaptasyonları yapmaya fırsat bulamadı.

Şimdi, bir de, şu son 21. yy. çılgın hıza ulaşan endüstriyel, genetiği ile oynanmış, yapay besin üretimini, o "besin" denilenleri sürekli tüketip, bağımlısı olduğumuzu, dahası "doğal" olanı (doğa anayı) yok ettiğimizi düşününce, Yuval Noah Harari'nin, "Bu Sapiens, bu kafayla 1000 yıl daha yaşayamaz" tezi de gerçekleşecek gibi gözüküyor!!!





Bu Sapiens önüne gelen her haltı yiyor da, o sindirim sistemi henüz o her haltı sindiremiyor! Bütün hastalıklar da bundan doğuyor!


Zira, bir Ayurveda atasözü boşuna demiyor:
"Ne yediğin değil, ne sindirdiğin önemlidir."



Velhasıl, araştırmalara göre Hashi'lere iyi gelen, Haşimato'yu tedavi eden gıdalar şöyle:
  • Kemik suyu (tabi ki de serbest gezen, doğal otlayan, mera hayvancılığı)
  • Sağlıklı yağlar: Hindistancevizi yağı, avokado, Ghee, zeytinyağı
  • Deniz yosunu ve sebzeleri
  • Yeşillikler, otlar ve suları
  • Fermente sebzeler, probiyotik
  • Doğal avlanan, çiftlikte yetişmemiş, deniz ürünleri ve Omega-3 zengini chia
  • Serbest gezen, doğal otlayan, antibiyotik ve hormondan uzak hayvansal ürünler; yumurta
  • Filizlendirilmiş maş fasulyesi
  • Orman meyveleri
  • Zerdeçal
  • Zencefil

Yani şöyle bir balkınca ve inceleyince, bu Haşimato da aslında besbelli bir sindirememe problemi. Hatta Ayurvedik bakış açısıyla, bu bildiğimiz Geçirgen Bağırsak Sendromu!!! Dolayısı ile tedavisi de aynı!!!!
Konu dönüyor dolaşıyor, hep kadim bilgilere dayanıyor.

Dünyayı, insanlığı bu kadim bilgiler kurtaracak, ahanda buraya yazıyorum!

Şimdi üçüncü cemre de düşmüşken, o Ayurverdik detoksların da zamanı gelmiş demektir. Ayrıca, Ayurveda'ya göre kıştan çıkmak kilo vermeyi gerektirir. Bünyenin, bedenin doğası gereği, baharda tüm fazlalıklarını bırakası gelir.

Demem o ki, sen hem Menopozlu hem Hashi'linin bile kilo verme yardımcısı ilkbahardır; yani zamanı artık gelmiştir!!!!! 








AYURVEDİK İLKBAHAR DETOKSU


İlkbahar detoksu, Mart ve Nisan aylarında, çalıştığım günlerde, hafta içi, gelirli besinleri çıkararak beslenme ve çalışmadığım dinlenme günlerinde, hafta sonu, iki gün boyunca sadece sebze suyu içilen oruçtan oluşur.




Aslında mesele o bolca dinlenebildiğin, stresten uzak olduğun iki günlük sebze suyu orucuna bünyeyi kademeli olarak hafta içi hazırlamaktır. Bir anda sadece sebze suyu orucuna geçiş, bedene stres yükler. Bu fiziki stres, duygusal stres gibi, yani korku, endişe, öfke ve pişmanlık duygularının yarattığı huzursuzluk, bağışıklık sistemini zayıflatır, kortizol seviyesini yükseltir ve bedenin doğuştan gelen kendini iyileştirme mekanizmasını engeller!

Kilo vermeye ihtiyacı olmayana, ki yine de kıştan kalan o "ama", yani gitmesi gereken fazlalık illa ki gidecek, tam anlamıyla bozmadan yapılan 2 haftalık program bağırsak temizliği için yeterlidir. 

Benim gibi Hashi'lerin en az 30 gün devam etmesinde fayda var.
Belki haftada bir gün, ama o oruca uzak olan günde bir "toksik" günü yapılabilir. 
Ama amaç toksik günler yaratmak olmamalı tabi. 😁






Mesela benim o haftasonu sebze suyu orucuna hazırlanmam için:
   



Pazartesi-Salı:

  • BIRAK!:  Tatlandırıcı dahil şeker, tatlı, kafein, alkol, rafine gıdalar, fast food, kızartılmış yiyecekler ve kırmızı et; ben zaten yıllardır tavuk da yemiyorum.
  • Kahvaltıyı atla.
  • Gün boyunca bolca sıcak su ve taze zencefil çayı yudumla.
  • HASHI'LERE NOT: Bolca Haşimato'ya iyi gelen besinleri ve mevsim sebzelerini tüket.




Çarşamba-Cuma:

  • BIRAK!:  Tatlandırıcı dahil şeker, tatlı, kafein, alkol, rafine gıdalar, fast food, kızartılmış yiyecekler, kırmızı et, tavuk, kuruyemiş ve süt ürünleri.
  • YE!: Balık (özellile küçük balıklar), fasulye ve mercimekler (tercihen maş fasulyesi ve kırmızı/sarı mercimek), yüksek kalitede yağlar (zeytinyağı, hindistancevizi yağı ve Ghee), organik yumurta, kinoa, basmati pirinci veya esmer pirinç, darı, karabuğday, yulaf, mevsim sebze ve meyveleri.
  • İÇ!: Günde bir bardak sebze suyu veya çorbası ve 2 bardak sindirim çayı
  • Gün boyunca bolca sıcak su, taze zencefil çayı, yeşil çay ve bitki çayları yudumla.




Cumartesi-Pazar:


  • BIRAK!:  Tüm katı yiyecekler.
  • İÇ!: Günde beş bardak sebze suyu veya çorbası ve 2 bardak sindirim çayı





Detoks Sonrası: Pazartesi (isteğe bağlı bir hafta uzatabilir)


  • BIRAK!:  Tatlandırıcı dahil şeker, tatlı, kafein, alkol, rafine gıdalar, fast food, kızartılmış yiyecekler, kırmızı et, tavuk, kuruyemiş ve süt ürünleri.
  • YE!: Balık (özellile küçük balıklar), fasulye ve mercimekler (tercihen maş fasulyesi ve kırmızı/sarı mercimek), yüksek kalitede yağlar (zeytinyağı, hindistancevizi yağı ve Ghee), organik yumurta, kinoa, basmati pirinci veya esmer pirinç, darı, karabuğday, yulaf, mevsim sebze ve meyveleri.
  • İÇ!: Günde 1-2 bardak sebze suyu veya çorbası
  • Gün boyunca bolca sıcak su, taze zencefil çayı, yeşil çay ve bitki çayları yudumla.



DETOKS BOYUNCA İZLENECEK GÜNLÜK RUTİNER:

  • Gün boyuca bol miktarda sıcak su yudumla.
  • Detoks boyunca sauna veya hamam detoksa yardımcı olur.
  • Derin doku ve lenf drenaj masajı toksinlerin atılmasını destekler ve hücre yenilemesini teşvik eder.
  • Günlük yürüyüş, hafif koşu, yoga, pranayama ve meditasyon yap.
  • Kalkar kalkmaz dişlerini fırçala ve dilini sıyır.
  • Bir bardak sıcak su iç. Karaciğeri ve bağırsakları daha da güçlendirmek istersen, suya birer çay kaşığı limon suyu ve bal karıştır. Yalnız, bal sıcağa dayanıklı değildir. Toksine, zehire dönüşür. Kaynar su yerine ılığa dönük sıcak su tercih etmek daha şifalıdır.
  • Sabah bir çay kaşığı susam çiğnemek, sindirimi ateşler. 
  • Sabahları vücudu kuru fırça ile fırçala.
  • Yağ masajı yap.
  • Ilık bir duş sonunda sıcak/soğuk hidroterapisi uygula.
  • En kuvvetli ve önemli öğününü, öğle saatlerinde, sindirimin en ateşli olduğu 12:30'de yap.
  • 18:30 gibi hafif bir akşam yemeği ye.
  • Atıştırma!
  • Yemeklerden 10 dakika önce bir dilim sindirim ateşleyicisi ve yemeklerden sonra da kavrulmuş rezene tohumu çiğne.
  • Meyveyi her zaman tek başına, öğünlerden yarım saat önce ya da üç saat sonra ye.
  • Süt ve ürünlerinini de tek başına tüketmekte fayda var. En azından diğer hayvansal proteinler, et, tavuk, yumurta ve balık ile aynı öğünde eşleştirmemekte şifa var.
  • Yine yumurtayı aynı öğünde farklı bir protein, et, tavuk ve balık ile eşleştirme.
  • 22:30'da yatakta ol. Uyku, vücudun arınma ve yenilenmesi için ilaç.




DESTEKLER:

  • Omega-3 ve Krill yağı
  • Probiyotik
  • Sindirim Enzimleri
  • Spirulina
  • Kolajen
  • Magnezyum




Hemen bu Pazartesi başlayayım. 

Hadi yaaaa, bu Çarşamba Hale ve Gözde'yle akşam üstü meyhanesi yapacağız. E, öbür haftasonuna şipşakçı kızlar grubuyla fotoğraf turu var. Amanın ay sonunda Burçak'ın 41'ine basmasını, Ayşe ve Serap'la pijama partisi ile sabahlara kadar 41 kere kutlayacağız. Bir de işteki kızlarla bir stres atma gecesi vardı!!! En önemlisi, yılın ilk tatili, 23 Nisan'da; Pazartesi'yi birleştirip İzmir'e kaçacağım!!!!!

...

İzmir'e? Ege? Bu yılın ilk Ege'ye inişi olacak!!!! 🤩😍
E o zaman, rakı sofrasında alttan sebze suyu mu çekersin, ya da "sek  içiyorum" deyip su mu götürürsün bilmem, Ege, ince bir inişi hak ediyor bence Bikinim! 💪🏼








Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...