Alkali Diyet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Alkali Diyet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Mayıs 2017 Pazar

Egosuz Bayramlar!


Önümde kapılar açılıyor. "Buyurun Prensesim." diyor.
"Ne yemek istersin?", "Senin için şarabı da sevebilirim.". Mum ışığında akşam yemekleri...
"Huzur'unu çok özledim. O minik ellerini de."
"Sana bunları nasıl yaptım? Aklımı yitirmiş olmalıyım!"
"Seni bu kadar üzdüğüm için, kendimi affetmeyeceğim!"
"İzin ver, beni tekrar sevmen için elimden geleni yapayım."


Q Lounge - D-Marin Göcek


Bu benim danadan, böylesine itiraflar, bunca nezaket, incelik???

Bende Ego tavan!

Ortam zaten şahane... Nasıl keyiflerdeyim, sorma gitsin...




D-Resort Göcek Mayıs 2017





D-Marin Beach Göcek Mayıs 2017



Sonuç: Bayramda, baş başa bir tatil daha yapacağız. O zamana kadar da flört-ing. ;-)





O değil de, yine sahillerde olacağız. O göbekten, yanlardan ve en korkuncu da sırttan fırlayan yağlarla, o sağlıktan çok uzak vücutla, deniz, kum, güneşlere akamam! Yooooooooo... Toparlanacak o bölüm!!!

Yanlış anlaşılmasın, ben her halimle dünyanın en seksi hatunuyum, o ayrı da, 90'lık olduğumda da o sağlık dolu çekicilikte olmak var.


Nasıl da konu kendime döndü?! Süperim. 
Her zaman, her yerde, her koşulda, her şekilde; ÖNCE BEN! ;-)
Efendim? Bencillik mi?
Kendini sevmeyen, kimseleri sevemez!
Ayrıca sen kendine bakmazsan, kimseler de sana bakmaz!



Yaw, insan depresyona girince bir erir, kilo verir. Yok anam, bana her şey yemek için vesile:

"Aldatıldım, öfkeliyim, geberticem; ama dur önce bir yiyeyim içeyim...
Sürünüyor pislik 5 aydır, yalvarıyor. Ohhh keyiflendim, dur bir şeyler yiyeyim içeyim...
Çok stresteyim, aman yiyeyim içeyim...
Pek mutluyum; aman yiyeyim içeyim...
fi'nin 9. bölümü çıkmış; aman yiyeyim içeyim...
Bu memleket ne olacak?; aman yiyeyim içeyim...
Mevsimleri de bozduk, yaz gelmiyor; aman yiyeyim içeyim...
YİYEYİM de İÇEYİM!!!!"

Bu nedir?!!!!

Oran da sarkar, buran da!!! Bırak 90'nı, 60'ını göremezsin, ben sana diyeyim!!!!!!

Ne oluyorsa, akşam hava kararınca oluyor! Gündüz saati, iş yerinde, ofiste, iyi hoş, ala her şey, ev gelip, hava kararınca, canavar çıkıyor içimden. Masumca başlayan, hazırladığım dip sosa bandığım Çengelköy salatalıkların yerini, bir anda, beş parmağımla ağzıma tıkadığım cipse, ne zaman bırakıyor, anlamıyorum!!! Karanlıkla birlikte "karbonhidrat"'a susamış bir kurt kadına (ayı desek daha doğru olacak) dönüşüyorum!

Kendine not: Yalnız Bikiniciğim, hayvancıklara çok ayıp ediyorsun. Haklarını pek yedin şimdi. (Her şeyi ye sen zaten!). O hayvancıklar sadece acıkınca yer bir kere. Doyunca da bırakırlar. Senin tam aksine, onlar bedenlerini dinleyebiliyorlar.




Bütün ofisi sen gaza getir, herkesler cillop gibi sağlıklı beslenmeler, aktif yaşam hareketlerinde olsun; sen akşam eve gelince sapıt, kudur! Ve tüm mesele de şu akşam akşam ne yeyip içtiğinde ya!!!! Hele hele bunca hormon dengesizliği (insülim, tiroid, östrojen) yaşayan sen için, bu resmen bir intihar!!!

Akşam yemeğini, düşmanlarına bırak.
- Çin Atasözü


Bir insan kendini bu kadar sabote edebilir mi?!!! Sabote etmek deyince, şimdi çaktım! O beni sapıttıran, kudurtan, yolumdan alan, beni sabote eden, içimdeki düşman, EGO'dan başkası değil! O çok fazla endişelerin, korkuların, acıların kaynağı iç sesten, bahsediyorum. Değişim onun için belirsizlik demek olduğundan, "ben böyle rahatım." diyor ve engel oluyor. "Başaramazsam" korkusu var. Kurban rolünü sever. "Kabul edilmeme", "sevilmeme" endişesi...

Bilinçaltında neler dönüyor neler?! Aslına bakarsan, egonun kötü amacı yok. Seni "aklınca" korumaya çalışıyor; tehlikelerden, öğretilerden, algılardan!!! Toplum kuralları, inançlar bir yandan, kendi yaşadığın travmalar diğer yandan... 
"Kadın olmak" başlı başına bir "tehlike" bizim toplumda zaten. Ego, seni korumak için, "çekici bir kadın" olmaktan uzaklaştırıyor belki.
Çocukluğunda tek ilgiyi hastayken gördün, o yüzden ego bedenin iyileşmesine izin vermiyor belki. 
Ha, doğal döngün olan adet döneminde "kirli" sayıldığın için, bedeninden uzaklaştın, suçluluk hissettin. PMS'lerin sebebi de budur belki.

O kadar çok şey yaşıyoruz, o kadar çok şey taşıyoruz ki... Sadece çocukluktan gelenler olsa yine iyi, genetik miras, özellikle anneden gelenler, üzerinde yaşadığımız topraklardan aldıklarımız... Ego, hangisi ile nasıl baş etsin? Ona bir yardım eli uzatmak gerek.






Yoga, meditasyon; işte tam da bu işe yarıyor: O seni sabote eden, farkında olmadığın, negatif iç sesin farkına varmanı sağlıyor. Sessizlik içinde, o düşünceleri uzaktan izliyorsun. Bir bakıyorsun aslında güvendesin. Ne endişe edecek, ne de korkulacak bir şey var. Derken, kendini sabote eden o düşüncelerden özgürleşiyorsun. Bedenin bilgeliği de mucizeler yaratmaya başlıyor. Seni destekleyen iç motivasyona da kavuşuyorsun. 





Velhasıl, ben bile bunları unutmuşum işte. Ego, dramaya bayılır. "Değersizim"'e de tutundu mu, seni al aşağı eder. E biz de azcık kapılıp gitmişiz demek ki.   

Şuanda vardığım bu farkındalık ile bir aydınlanma anı yaşıyorum.
Koşasım geldi resmen.

Sabahları, meyvelerimi, öğlen dev salatalarımı ve akşamları da yeşil sebze sularımla, coşarım şimdi.
İşten eve gelir gelmez, önce meditasyona oturur, sonra da doğruca planka geçerim.
Biraz yürüyüş eklerim belki.
Sassy Su da iyi gider.
Akşam yatarken de elma sirkeli alkali.
Uyanınca sabah yogası da yaparım, hani.
Sabah akşam güzellik bakımlarım...

Ohhh be, kendime geldim.





Kilo: 60,4
Bel: 73 cm
Bayram'a var 26 gün.





21 Kasım 2016 Pazartesi

Düşün de YE!


Döner dönmez evde badanaya ve köşe kenarın elden geçtiği minik inşaatlara başlayacaktık. “Sağ olsun” kayınvalidem de gelince bizimle, kaldı her şey.

Duvarlar kese kâğıdından bir ton açık, tavanlar bembeyaz olsun, elektrik kabloları ortalıktan toparlansın, elektrik düğmeleri de yenilensin, banyoyu da olabildiğince yenileyeyim istiyorum. Ev kira.      Salonun halılarını değiştireyim diyorum, mutfak masasını da. Kitap odamı ve giyinme odamı tamamen yenileyeceğim zaten.

Tüm bu işlere girmeden önce de, komple bir ev hafifletme operasyonuna girişmek istiyorum. Her bir deliğe, köşeye gireyim, elden geçmeyen, dokunmadığım eşya kalmasın istiyorum. Dip temizlik yanında, istiflenmiş tüm eşyaları asıl sahiplerine ulaştırayım diyorum. Evde kullanılmayan hiçbir şey kalmasın istiyorum. Tüm ağırlıklardan kurtulmak istiyorum.



İstiyorum istemesine de, bir türlü işlere girişemiyorum. Plan bile yapamıyorum, çünkü sevgili Anneciğim’in ne zaman evine döneceğini bilmiyorum. Soramıyorum da. “Öyle yaparız, böyle ederiz” diyorum, yok. E havalar da soğuyor. Tüm bu aklımdakiler için, bir kere, badana öncesi için de, zaman lazım. Sabah 08:00 akşam 20:00 çalışıyorum. Yurt dışı programım da çıktı. Bir an önce başlamam lazım.

...

Geçmedi o bir ay.

Neyse, inşaat da badana da bitti sonunda çok şükür. Canım Aşkım Mamişkom yetişti. Kullanılmayacak, giyilmeyecek ne varsa verildi. Atılacaklar atıldı. Dip köşe kırklandı. Havası da enerjisi de mis oldu evin. Ohhhhh…



Giyinme odam ve kitap odamı yenilemek kaldı geriye. Onlar da artık yavaş yavaş. Gerçi zaten kitaplıkları ve gardırobu beğendim IKEA’dan da. Alması, taşıması, yapması, yerleştirmesi kaldı. Montajları kendim yapasım var.  Artık, yeni yıla girmeden bitireceğim inşallah. :-D



Yoruldum da. Koşturmaktan daha çok, “Ne zaman başlayacak? Nasıl olacak? Havalar soğudu! Her yerler ayakta!” telaşesinden. Beyin durmadı plan yapmaktan. Biraz sakinleşeyim, kendimle ilgileneyim. Yoksa beni benden çıkaracak bu stres ve yanında getirdiği o saçma sapan, kıtlıktan çıkma yeme manyaklığı. Fark etmeden neler gidebiliyor mideye, hayretler içinde kalıyorum. Hele de akşamları. Hoooop, bir bakmışım dünyalar midemde!

Tüm gün deliler gibi çalışmış beyine trafik ve üzerine de evde yapılacakları, planlamaları verince, uyuşuyor kendileri tabi. Zihin kendinden geçiyor, farkında olmuyor, sarhoşluk, şuursuzluk seviyesine düşüyor. Olanlar da, tam da o anlarda (ansızlıklarda!) oluyor.

Acilen, zihni kendine getirme, “an”’da kalma, farkındalık yaratma işlerine girişmek gerek.

Eve gelir gelmez, 5 dakika bile olsa meditasyona oturayım ben. 

2 dakka bir sessizce oturup, nefesine odaklanmak, sakinleşmek, gelen giden düşünceleri gözlemleyebilmek, o düşünceleri sahiplenmeden, içlerine girmeden, uzaktan tanık olmak… Hepsi bu!




Bir Yoga Hocası olarak ben Lotus’ta oturuyorum elbette! Hani şu bağdaş kurduğun, ama bir şekilde bacakların birbirine girdiği, ayakların yukarıda, üstte kaldığı, ünlü Yoga oturuşu, Padmasana.  :-p




Yok, be yahu! Şaka! Kolu bacağı kırmanın hiiiiç alemi yok. Kolayca o poza girebilen varsa girsin elbette. Ama bu, “Lotus yapan en aydınlanmıştır!” anlamına gelmiyor. Sandalyede oturan çooook daha derin meditasyonlara dalıyor olabilir. Yoga duruşlarında, o fotoğraflarda gördüğümüz en uç noktadaki pozlara ulaşmaya odaklanmak yerine, o duruşu daha denerken bedeninde ne hissettiğine ve bedenin enerjetik boyutundaki değişimlere bakmaktır mesele.



Son aldığım eğitimden de edindiğim en önemli çıkarım, (ha evet, onca işin arasına bir de eğitimler sıkıştırıyorum) akıştaki bütünsel bedene ulaşmak, yavaş, hatta daha da yavaş hareketler ile ve limitlerini zorlamanın aksine, minik akışlar ile mümkün. Yani, zorlamadan daha kolay aşabiliyorsun limitlerini aslında. Neyse, bu Feldenkrais konusu çok uzun, ben konuma döneyim.

Demem o ki, meditasyon, öyle korkulacak veya büyütülecek bir şey değil. Nasıl oturduğunun önemi yok. Oturabildiğin en rahat şekilde otur (yatsan da olur da, uyuya kalacağın kesin olduğundan oturmak en iyisi) ve meditasyon boyunca hareket etmemeye çalış.

Yalnız minder önemli. Totomuz rahat etmeli. :-D

Doğal karabuğday kabuğu dolgulu benimkisi. Hem totomun şeklini alıyor, hem de çökmüyor, hava sirkülasyonu da sağlıyor. Tüm diğer dolgu malzemelerinden çok daha dayanıklı ve uzun ömürlü. Pahalı bir şey de değil.



Evi yenileme işine girmişken, koltukları, yatağı, yastıkları karabuğday kabuğu dolgulu mu yapsam?
Haşır haşır, biraz ses olur kullanırken ya…

Bu karabuğdayın dışı da içi kadar kıymetli demek ki. İçinde buğday geçiyor ya, yakından uzaktan yok alakası aslında. Kuzukulağıgillerden, bitkinin tohumsu meyvesi.

Aleksandra, bana yıllar önce гречка (grechka) diye getirmişti, “Her şeyin yanında haşlayıp yeriz. Biz bunun sayesinde inceciğiz.” demişti de, pişirip de denememiştim bile. O zamanın cahil aklı işte.

Glütensiz, alkali, protein zengini (tüm esansiyel amino asitleri içeriyor), pembe GI’lar arasında, lif kaynağı, antioksidan, magnezyum ve demir zengini bir süper yiyecek. Tibet’ten çıkma olduğunu ve Ayurveda’da diyabet ve obezite tedavilerinde kullanıldığını öğrenince de çiğ çiğ yiyesim geldi.





Böyle yiyeceğini, nereden geldiğine kadar, derinlemesine araştırınca, ona iyice bakıp, koklayıp, onu doyasıya seyreylerken nerede, nasıl yetiştiğini -toprağı, havayı, bulutu, güneşi, yağmuru, rüzgârı, doğa anayı-, sofrana gelene kadar geçirdiği evreleri, onu toplayanı, getireni, pişireni, hepsini düşündükçe muazzam bir farkındalık doğuyor.

Hem de öyle bir farkındalık ki bu, bırak makinelerden geçmiş, rafine edilmiş, boyalar ve kimyasallar eklenmiş, paketli ikincil yiyeceklerden uzaklaşmayı, doğadaki haliyle, o ana, birincil yiyeceklere koşuyorsun. Yemek üzere eline aldığın, önüne koyduğun her yiyecek içinde güneşi, doğayı arıyorsun. Her ısırıkta, o tarladaki esintiyi hissetmek, yağmuru damağında tatmak istiyorsun. Toprağın şifasını tüm duyularınla; görüp, dokunup, koklayıp, tadıp, doyarak; içine alıyorsun.

Bir baktım, buzdolabımı ağzına kadar taze sebze ve meyveler ile doldurmuşum.



“Düşün de YE!” fikrine odaklandıkça ete ve ürünlerine de bakışım değişmeye başladı sanki.

Greenpeace’in “Sağlıklı ve çevre dostu bir üretim yapmadığı sürece tavukçuluk sektörünü soframıza buyur etmiyor, bahanelerini ve ürettiklerini yutmuyoruz” dediği “YUTMAYIZ!” (http://imza.greenpeace.org/yutmayiz?b) kampanyasını imzaladığımdan beri, tavuk yememeye çalışıyordum da, yumurtaya, ete, Bayramoğlu dönere hayır demiyordum. Yememeyi aklımdan bile geçirmiyordum.

Soframdakilerin nereden geldiğini tüm duyularımla hissetmeye, yaşamaya çalışırken, bunu konu et olunca, yapamıyorsun. Onu bulduğuna şükredemiyor, minnet duyamıyorsun. Olmuyor!

Ankara armuduna şöyle dikkatlice bakınca ağzının suları akmaya başlıyor da, tavuğa, koyuna bakınca, onu yemek geliyor mu insanın içinden gerçekten de? Ruhumuza iyi gelen, onları hoplayıp, zıplarken, koşarken, yaşarken seyretmek değil mi?

O kaybettiğimiz doğal içgüdülerimizde hayvan yemek yok sanki.

Vejetaryen mi oluyorum ki?!


8 Ekim 2014 Çarşamba

Detoks nedir? Ne değildir?


"ŞOK DİYET"'lerin adı "DETOKS" oldu ya?!!! Pesssssss!

Ayıptır! Yazıktır! Günahtır!
Caniliktir! Katliamdır!!!!!
Geleceği yok etmektir!!! 

"Saf Protein" "DETOKSU"!!!
"Muz-Süt" "DETOKSU"!!!
"Meyve-Yoğurt" "DETOKSU"!!!
"Kiraz-Yumurta" "DETOKSU"!!!
"Ayran" "DETOKSU"!!!

Ve daha bir sürüsü...

Arkadaş, bunların hepsi, sağlıkla yakından uzaktan alakası olMAyan, dahası, insanı zehirleyen, yaşlandıran, KANSER eden "ŞOK DİYET"'lerdir!!!

Sen bunlara popülizme yakışır "ŞOK! ŞOK! ŞOK!" de! Temizlenme, arınma olan güzelim "DETOKS" sözünü karıştırma!!!
"Bilinçsizlik" diyeyim, başka türlü düşünmeyi aklım almıyor!!!

Hayır, aklımdan türlü Amerikan oyunları geçiyor ya, neyse!!!






Detoks, "de-toksifikasyon"'un kısaltması olarak, canlı organizmalardan toksinlerin temizlenmesi, arındırılması işidir.


Malum, günümüzde yeryüzü tamamen toksik. Hava ve çevre kirliliği, kimyasallar, tarımda kullanılan zehirli maddeler, katkı maddeleri, ağır metaller ve hiç eksik olmayan elektromanyetik alanlar, yani metropol hayatın kendisi tamamen toksiktir. 

Hepsini geçiyorum, bedeni en zehirleyen şey, modern çağın hastalığı stresin ta kendisidir. Tamamen toksiktir; tüm hastalıkların ana sebebidir.

Dolayısı ile gerçek bir detoks, şehirden kaçıp, deniz kenarında (temiz deniz suyu ve tuzu şifadır) dinlenme inzivalarına geçmek ile başlar.






Dinlenmek, detoksun ilk şartıdır. Dinlenmenin en başında da, metropol yaşam hayatında lüks kaçan, yeterli uykuyu almak gelir.

Yapılacak spor, temiz oksijenin bedeni şahanesiyle toksik atmaya programlayan nefes egzersizleridir, yogadır, açık havada yürüyüşlerdir. Ağır egzersizler, bedenin kendi kendini yenilemesini engelleyeceğinden, yapılmaz. Çok ağır egzersizler zaten toksiktir.

Toksik atılım, saunalar, spalar, hamamlar, masajlar ile desteklenir.



Hollywood ünlülerinin Bodrum'daki Detoks Merkezleri'ne akın etmeleri bundandır.






Tüm bu dış etkenler dışında, vücudumuz kendisi, doğal çalışmasından toksinler üretir. Bunu, en sevdiğim ve en anlaşılır hali ile, Prof. Dr. Osman Müftüoğlu "Hayatı Uzatmanın Sırları" kitabında şöyle anlatır:
Yediğimiz, içtiğimiz her şeyin ve soluduğumuz havanın temel amacı enerji üretimidir. Elimizi kolumuzu hareket ettirebilmek, düşünebilmek, kalbimizin atması, solunum sistemimizin çalışması için enerjiye, yani yakıta ihtiyacımız var. Yakıt alındığında, bunun enerjiye dönmesi için yanması gerekir. Şunu unutmayın, nerede bir üretim, bir ateş varsa, orada kül ve duman olur.

Bu atıkların vücuttan atılması gerekir. Atılmazsa, tüm hücre, doku ve organlar paslanır: Oto-toksik-asyon yani Asitlenme veya ZEHİRLENME olur. Selülite bile sebep budur! (Dikkat çekmek için bazen ne yapacağımı şaşırıyorum! "Selülit" ile kalplere ulaşasım var. :-)))

İşte, detoksun amacı da, o selülitleri önlemek, hatta olanı da yok etmektir. :-p


Şimdi, olay şu: sindirim sistemini bir süre rahat bırakıyoruz, yani vücudun yeni toksinlerle boğuşmasını önlüyoruz ki, o muhteşem beden, böylece, tüm gücünü, enerjisini, vitamin, antioksidan ve enzimlerini, kendini onarmak için harcasın.


Temelde, en iyi detoks, antik dönemlerde, atalarımızın tuttuğu, Tam Oruç yani Su Orucudur. Atalarımız yanılmıyor elbet; su, gerçek, canlı, yani Alkali su, detoksun ilk adımıdır. Susuz, temizlik olmaz. Amma velakin, bizler o kadar çok toksine maruz kalıyor, o kadar az gerçek besin alıyoruz ki, bugün Su Orucu tutmak maalesef çok tehlikeli.





Enzim ve vitamin de aldığın Yeşil Sebze Suyu detoksu, biraz daha uygun gibi gözüküyor. Bu detoks, sadece sebze sularından ibaret değildir. Bu detoks programına, mineral, lif, bitkisel laksatifler, probiyotikler ve bir sürü daha besin takviyeleri eklenir. Dolayısı ile, böyle iddialı bir detoksu, profesyonel bir detoks merkezinde yapmak uygundur. Kaldı ki, günlük hayatını sürdürürken kesinlikle uygulanmaz. Hele hele işe falan hiç gidilmez. En ufak bir stres yükü, malum kortizol, bedeni allak bullak eder. Ayrıca, saat başı tuvalet ziyaretleri hedefli, Yeşil Sebze Suyu yanında, tüm gün Alkali su da içilmeye devam edilir. Günlük hayatını devam ettirebiliyorsan, buyur et.



Daniel Reid'in "Detoks" kitabında şahanesiyle anlattığı üzere, temel detoks stratejisi, tüm asit formlu gıdaları ve içecekleri elimine etmek ve vücudun detoks konumundayken ihtiyaç duyduğu gerekli gıdaların karışımını sağlayan birkaç basit alkali besini tüketmek ve çokça Alkali su içmektir.


Her şeyden önce (tüm bilinen zehirli yiyecek ve içecekleri zaten elimine ettiğimizi düşünerek), detoks süresince et, yumurta, süt ve süt ürünleri de dahil olmak üzere tüm hayvansal gıdalar, diyetten çıkarılmalıdır. Bütün hayvansal ürünler, sindirim ve kan için son derece asitlendiricidir. Aynı zamanda bağırsaklarda, yüksek oranda çürütücü atıklar oluşturur. Beden onları temizlemek için uğraşır da uğraşır.
  
Tüm ana tahıllı besinler asit oluşturdukları ve sindirilmek için büyük miktarda enzim ve enerji gerektirdikleri için, ya hiç tüketilmemeli ya da detoks boyunca kesinlikle sınırlandırılmalıdır. Tüm buğday ürünleri tamamen elimine edilmelidir; buğday yalnızca en fazla asit üreten tahıl değil, aynı zamanda detoks sırasında alerjik reaksiyonlara da sebep olabilir.

Yeri gelmişken, gıda alerjileri, intoleranslara sebep yiyecekler (inek sütü ve ürünleriglüten, alkol, şeker, kafein gibi), sindirimi en zorlayanlardır. Bedeni dinleyip, uzak durmakta fayda var.

Tüm tahıllar filizlendirildiklerinde aksine tamamen alkalik yapıcı olurlar. Filizlenme onları gerekli besinlerle, aktif enzimlerle ve enerjiyle dolu yaşayan besinler haline sokar. Bu yüzden taze filizlenmiş tahıllar her zaman detoksa dahildir.







Taze kabuklu yemişler ve tohumlar, bitkisel protein, gerekli yağ asitleri, vitamin ve mineraller açısından eşsiz kaynaklardır, fakat içlerinde kendilerini çürümeden koruyan doğal maddeler, onların midede sindirilmelerini engelleyerek, fermente olmalarına, gaz ve asidik atıklar üretmelerine sebep olur. Tek istisna, en faydalı yemiş olan müthiş bademdir. Sadece alkalik yapmakla kalmaz, insanın sağlığına ve uzun yaşamasına katkıda bulunan en faydalı besinler arasındadır. Badem, taze, çiğ ve bir gece öncesinden saf suda bekletilip, kesinlikle haşlamadan, kahverengi kabuğu ayıklanmış olarak tüketilmelidir. (Bunu da öğrenmiş oldum! Hatta tüm kabuklu yemişlerin, kavrulmamış, çiğ olması dışında taze olması pek önemliymiş. Gece suda kaldıklarında, tohumlar ve yemişler, yaşama döner ve zengin besin kaynakları açığa çıkarmış. Üstelik sindirimi zorlaştıran maddeler de yok olur gidermiş! Ay bu süpermiş!)

Anlaşıldığı üzere, detoksun iki temel taşı taze sebze ve taze meyvelerdir. Bunların sadece taze olması da yetmez, organik ya da en azından kontrollü yetiştirilmiş, genetiği değişmemiş, pestisid veya zirai ilaç kalıntısı barındırmayan ve radyasyona maruz kalmamış olmaları gerekir. Kaldı mı ki acaba, dünyada bunlardan?!!







Sebzeler iyileştirici ve tamir edici mucize besinlerdir.

Meyvelerin de temizleme ve arındırma özellikleri vardır. Ancak ve ancak tek başlarına ve aç karnına yenildikleri sürece! Taze meyveler, öylesine basit besin formlarıdır ki, midede neredeyse hiç sindirilmeden, hızla onikiparmak bağırsağına ve yarım saat içinde de kana karışmak üzere özümsenir. Midede bir şeyler varsa, meyve de midede takılı kalır. O an midede ne varsa, hepsi birlikte fermente olmaya başlar ve topluca çürürler. Temizleme ve arındırma özelliğine sahip meyveler, olur birer asidoz, toksidite ve hazımsızlık sebebi!

Bu arada, sadece meyveler ile de detoks olmaz!






Tüm bunların yanında detoksun vazgeçilmez besin destekleri de vardır.

Detoks Kraliçesi Gwyneth Paltrow'un da uyguladığı, - bu arada onun yemek kitabını da pek merak ediyorum, bir ara Amazon.com'dan sipariş edeyim, a bir de Natasha Corrett'in kitabını da hala alamadım, onu da ekleyeyim - ve bence mutlaka okunması gereken kitaplar arasında yer alan, türkçeye de "Arınma" olarak çevrilen, Alejandro Junger   detoksu destekleyen besinleri şöyle sıralar:


  • Lif
  • Probiyotikler
  • Zeytinyağı, Sarımsak, soğan, limon, brokoli, hindistancevizi yağı, zencefil ve bir sürü baharattan oluşan kötü bakteri ve mikropları öldüren Antimikrobikler
    • Her gün, mutlaka bir diş çiğ sarımsak yemeyi öneriyor. Sadece kötü bakteri, maya ve parazitleri yok etmekle kalmaz, kan şekeri düzeyini dengeler, yağ yakımını arttırır, kötü kolesterolü de dengelermiş.
    • Zeytinyağı üzerinde ayrıca durur. Ardından içilecek limonlu su ile, akşam yatmadan önce içilen 2 yemek kaşığı zeytinyağının, tüm bedeni, bağırsaklardan karaciğere kadar, müthiş bir temizleme gücü yaratacağı gibi, yağ yakımını arttır, kemikleri geliştirir, kanı düzenler, hormonal denge sağlarmış. Hala zeytinyağından uzak duranlara, ondan korkanlara şiddetle duyurulur!
  • Özellikle günlük güneşle buluşmaları gerçekleştiremeyenlere D Vitamini
  • Ve illaki Balık Yağı

Ben bu doktor amcamızın bir sonraki kitabı olan  'u, hatta yeni çıkan yemek kitabını  da mutlaka alayım.

Hala okuma fırsatı bulamadığım, Victoria Boutenko'nun Yeşil İçecekler üzerine yazılmış müthiş klasiği  de okuma zamanı gelmiştir. Daha bu ay çıkan yepyeni kitabı 
 'ı da acilen edinmek gerekir.



Bu arada, bir detoks programına başlamadan önce mutlaka bedeni hazırlamak gerekir. Şeker, nişasta, işlenmiş gıdalar, kimyasal katkılar, uyuşturucu derecesinde bağımlılığa sebep olduğundan, öncelikle bunlardan kademeli olarak kurtulmak lazım gelir. Yoğun detoksun alkalik konumuna aniden geçmek, vücutta, çok tehlikeli olan ve "soğuk hindi" olarak bilinen, yoksunluk semptonlarına sebep olabilir. Aman! En az bir hafta öncesinde yavaştan asidik yiyecek ve içeceklerin alımını durdurmak ve bedene adapte olma zamanını tanımak en şahanesidir.


Son olarak, detoksun amacı kilo vermek değildir. Müthiş sağlık, gençlik, yenilenme ve hayat enerjisidir gerçek hedef. Muazzam beden şekli, o ulaşılan sağlık ve gençlikle kendiliğinden gelir.








21 Eylül 2014 Pazar

"Sihirli" Alkali Su


Kilo: 55,6
Bel: 69 cm

Ne istersem yedim, hatta içtim. Ona rağmen bir haftada 1 kilo vermişim ve bel 1 cm incelmiş şahanesiyle. Yeniden, yavaştan ama sağlamca, inceliğe yol aldım huzurla...

Biraz minnet, biraz sihir.. Ve hayatıma kattığı muhteşem mutlulukla...

Meğer ne çok "şanslı", ne çok "zengin"'mişim!




Hayallerimi sıraladım bugün. Tek bir tanesine takılıp kalmışım. Derin derin düşündükçe, ne çok planım, ne çok isteğim, ne çok yapacaklarım çıktı ortaya. Nasıl da unutmuşum!

Harekete geçmek lazım. Benim bir sürü hayalim var... 






Amanıııııınnnnnnn.. En önemli şeyi unutmuşum ya! Ah be akıl baştan gidince, her şeyi unutuyor ya insan!
Kızım, Bikini, tepeleme döveceğim seni de, çok işim var daha seninle.. Elim kolum bağlı kalıyor böyle!!! :-)))))

Sen, "Aman da en önemli şey bu!", "Sağlıkta ilk iş!", "Her şeyleri bırak, onu asla!" de ve yaz... Amma ve lakin...

Neyse, dur kızmıyorum. Hatırladın ya! Çok şükür. ;-)))

Su...
Su...
Su...
Bu haftanın tek konusu bu!

Bir git de tekrar yazdığın yazıyı oku: "Su Hayattır!"

 


Yetmedi "Alkali Olma Durumu" yazına da göz at da, Alkali Su'ya kendini veriyor musun, vermiyor musun, göreyim yani?!

Malum, çeşmelerden akan her tür su, ölü. Sağlık yok içerisinde. Canlandıransa - seni iyi yapan, içini temizleyen, can veren, hayat veren, gençleştiren, sağlık veren - mikro-su'dur, ya da şu ara popüler olan adı ile Alkali Su'dur.

En fenası, hem sağlıklı suyumuz bitti, hem de çay kahve, cola bira, derken, su içmeyi unuttuk. Ve henüz, "sağlıklı susuz" yaşama mutasyonuna uğramadık!

Dolayısı ile hala, suyun alkali değerini yükseltip, vücudumuzda oksijenin taşınma kapasitesini arttırmak zorundayız. 

Zaten, bu, tüm hastalıkları def edecek tek yoldur. Kanseri bile. Allah korusun!

Dahası, bel bölgesi yağlarını eritmek, Alkali Su'dan geçer. 

Bedenin sağlıklı oluşu, ince beldendir! 





Her güne en az 3 litre Alkali Su yazdım böylece... 
Uymayanın canına okunur!
Burnunu koparırım bilesin! :-)))))))))))))))))))))))



23 Haziran 2014 Pazartesi

Anti-Aging etkili Zayıflama Programı


Nerede kalmıştık? ;-)

Üzüntülü günler asitlendirdi tabi bedeni. Hemen şöyle içimi temizleyen, yenileyen, gençleştiren ve illa ki incelten bir program uygulamalı! Şu bedene yüklediğimiz STRESi yıkayıp temizlemeli! 

Metropol bir şehirde, üstüne üstlük #beyazyakalı insan hayatında bu çok mümkün gözükmese de, Bikini bu, bulur bir yolunu!









antI-AGING ETKİLİ ZAYIFLAMA PROGRAMI



Günaydın (06:30):

Yarım litre suya, 1 taze sıkılmış limon eşliğinde GNC desteklerim:
  • Acetyl-L-Carnitine alpha-Lipoic Acid
  • Triple Strenght Fish Oil +Resveratrol (2 tane)
  • HSN formula



Sabah Yogası:

Derin nefesler eşiliğinde "Günaydın Gün" Yoga'sı (detaylar için tıkla)



İncelten Bakımlar: 

  • Doğal At Kılı fırçası ile vücudu kuru fırçalama
NOT: GNC'de Eda Taşpınar hatununun Fırçasını buldum. Çok başarılı! 10 numara 5 yıldız!




  • Göğüslere dirilik ve İnce Hatlar için Muntazam sıkılık Bakım ve Masajları (detaylar için tıkla)



Kahvaltı (08:30 Ofiste):

Mutluluğu zirveye çıkaran meyve festivali
  • Pembe GI'lardan seçmeli (detaylar için tıkla)
  • Serotonin'i tavan yapanlara yüklenmeli (detaylar için tıkla)
  • Ve mutlaka tek başına yemeli! Meyveler mideden neredeyse hiç duraklamadan geçer. Ancak midede başka şeyler varsa, orada takılıp kalır ve sindirilemez haller yaratır. Asitlenir ve bedeni yakar durur!
  • Kavun veya Karpuz şahane alkalidir, ancak onlar başka meyve ile bile karıştırılmadan, tamamen tek başlarına yenmelidir!


Sassy Su (09:30 itibari ile):

  • Akşamdan hazırlanmış ve süzülüp ofise getirilimiş 1 litre Sassy Su (detayalar için tıkla) öğlene kadar hüpletilir.
  • Öğle yemeğine yakın, Tonalin CLA yutulur.




Öğle Yemeği (12:00-13:00):

  • Öğle Yemeği, en ANA öğündür. Sindirim ateşinin en yüksek olduğu saatler 12:00-13:00 arasında olmalıdır!
  • Öncesinde sakinliğe ermek pek mühimdir. Yemeğe koşmadan, derin nefesler eşliğinde (nefesin önemini anlamak için tıkla) kendini güneşe verdiğin, (dev plazaların tüm ülkeye gölge yaptığı konumda zor gerçi ya) 5 dakikalık dinlenme seansı pek değerlidir.
  • Başlangıç için, eğer içeriğinde Zehirli GI'ların yokluğuna güveniyorsan, çorba şahanedir.
  • Dev tabağı Çiğ Yeşillikler ve üzerine gezdirdiğin Zeytinyağı ile doldurmak lazım gelir.
  • Sindirimi zorlamamak için tek bir protein çeşidine yönelmek süperdir! En şahanesi bu protein hakkını yoğurttan kullanmaktır!
  • Bu arada, domates ve limonu, kendileri meyve kişiliğine sahip olduğundan, tüm bu yediklerine karıştırmamak akıllıcadır!
  • Fermente çılgını, en acılısından Pul Biber ana baharattır.
  • Sindirim ağızda başlar. Her lokmayı bol bol çiğnemeli!
  • Yemekten sonra, işe dönme aceleciliğine sakın ola girmemeli! Öğle Yemeği saatini sonuna kadar kullanmalı. Yenilenlerin sindirim sistemine yerleşmesi için birkaç dakika sakince oturmalı. Sonra, güneş eşliğinde, açık havada yavaş adımlarla yürümeli.



Çay Saati (15:00):

Tarçın çubuklu Yeşil Çay candır!



Akşam Yemeği (16:30-17:00):

  • Gönül ister ki 2 kayısı kıvamında Organik Yumurta (tarif için tıkla) ve Çiğ Yeşilliklerden oluşsun, ama Ofis ortamında imkansız! Hafta sonlarının baş tacı olur bu ikili!
  • Ama protein ihtiyacını da en güzelinden karşılamak lazım gelir!
  • Bana çare, GNC'de bulduğum ve alkali olmak adına pek önemli enzimler de içeren Gold Standard 100% Whey Protein tozunu su ile hazırlamalı!
  • Eşiliğinde de 2 tane Yeşillik Tozu



İş Çıkışı:

Bulabilirsen deniz kenarında, güneş eşliğinde, derin nefeslerle, dolaşa dolaşa yürümeli! Aman öyle ağır egzersizlere hiç girmemeli! Vücuda stres yükleyen her şeyden kaçınmalı! Aksine dinlendiren türleriyle ahbap olmalı!



Akşam Yogası:

Derin nefesler eşiliğinde İncelten Yoga (detaylar için tıkla)



Sassy Su:

  • Kalan diğer litre Sassy Su mis gibi içilir.
  • Durum hal özelimde, arada Prof. Dr. İbrahim Adnan Saraçoğlu hocamın, Soğan Kürü var.





Ve "Haydi Uykuya" (23:00):


  • Yarım litre suya, yarım çay bardağı Organik Elma Sirkeli su eşliğinde Magnezyum ve 3 adet Probiyotik tablet hüpletilir.
  • Kuru vücut fırçalama ve göğüslere dirilik ve İnce Hatlar için Muntazam sıkılık Bakım ve Masajları (detaylar için tıkla)




Ohhh, yazarken 10 yaş gençleştim bile! :-p


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...