Nasıl bir koşuşturma ve stresti o Allahım!
Bayram'da ofiste çalışacak kadar tavan yapan iş yoğunluğu içinde, "ben çok yoğunum, ilgilenemezsem kırılmayın" demeyi aklımdan geçirirken, bana danışmak kibarlığını bile göstermeyen, gezmek, yemek, içmek ve eğlendirilmek isteyen malum taraftan gelen yatılı misafir... Akşam 8'de ofisten son hız koşarak çıkıp, zatı aileye evde sofra kurup, gecenin kaçına kadar sağlıklarına içip, sabahın köründe, herkesler horul horul uyurken, ben işe gitme telaşındaki tempoyla feci yoruldum. Malum onlar tatilde. Her akşam da, haftasonuna da bir program isterler. Bir de benim zaten tatlı bir telaşım var: Biricik kardeşçiğim evleniyor. Hem heyecanım dorukta, hem duygusalım çok, hem de hazırlıklarım var. Diyetteyim de, sporum da var.
Oysa her şeyimi saniye saniye planlamıştım. Ofisten çıkmadan erken akşam yemeklerimi lüpletip, alışveriş merkezlerine yürüyerek gidecektim. Hem günlük yürüyüşümü yapmış hem de alacaklarımı planlayacaktım. Sonra son yoga seanslarında stres atacak, ertesi güne salim kafa ve vücut kalkabilmek için, eve gelir gelmez cump yatacaktım.
Bir de bu abiye kıyafet konusu var. Düşünürken bile daralıyorum. Ne tarzım kendisi, ne de o beni seviyor hani. Zira, sadece ince belliler için yaratılmış bu "gece kıyafetleri", bu elma bedene uymuyor yani. Neyseki, kına gecesi havasında, sürpriz hazırlayacağımız bekarlığa vedası için buldum bir elbise. Ayakkabı ve çantası kalmıştı.
E uzaktayım bir de. İzmir'de yanlarında da olamıyorum. Aklımın yarısı, bazen tamamı onlarda.
Gidip gelme, valiz hazırlama telaşımı da ekle...
Derken, 2. köprü tadilata girmez mi?!!!
İlk gün 4 km.'ciği tam 3 saatte alınca, ağlama krizine tutuldum. İkinci hafta, aynı kilometrecik mesafeyi 2 saatte alıp, tam köprüye indiğimde, arabam arızalanıp köprüde kalınca, sinir krizi geçirmişim.
İstanbul trafiği gibi, zihnim, bedenim, ruhumla birlikte tüm planlarım da felç oldu!
Önce, şu zaten beni zorlayan ve yaşam kalitemi hiç eden, yaz aylarında iyice artan, yüzüme ve boynumdaki ter ve ateş basmalarından, boynum isilik oldu sandım. Bazen feci alevlenip, ağrılı yanmalar, deli kaşıntılar ve pul pul dökülmeler yaşasam da ilgilenecek zamanım yoktu. Hem neyse neydi ve ne doktorun, ne de hastanenin sırası değildi.
Kınamızı da, düğünümüzü de şahane güzellikte atlattık, çok şükür.
Kociş'e şu ensemedeki saç diplerime bir bakmasını istedim.
"Nolmuş böyle! Hemen doktora gidiyoruz!"
Son zamanlarda çok ciddi bir stres geçirmiş miydim?
...
Uzun uzun anlatıp, sabırla tüm sorularımı cevaplayan bir doktor bulabilmenin sakinleştiriciliği ile ilk şoku atlattım: Sedef hastalığına (psoriasis) tutulmuşum!
Sedef hastalığı yayılır mı?
- Saç diplerinde çıkan sedef tipinin vücudun başka yerine yayılmasını beklemeyiz.
Bulaşır mı?
- Hayır, bulaşıcı bir hastalık değildir.
Saçım dökülür mü?
- Vereceğim losyonları düzenli uygularsanız, önerdiğim şampuan ile birlikte, deri rahatlayacaktır. Aşırı kaşınmak saça zarar vereceğinden dökülmeler yaşanabilir.
Sedef hastalığı geçer mi?
- Yatışabilir, geçebilir de, tekrar alevlenebilir de. Geçer sonra tekrar çıkabilir de. Stres en önemli tetikleyici! Endişelerden, stres düzeyinizi yükseltecek şeylerden uzak kalmaya çalışın. Telkine çok yatkın bir hastalıktır. İyileşmeye dair olumlu duygular sedef hastalığına çok iyi gelir.
Peki aslında nedir bu Sedef hastalığı? Neden olur?
- Otoimmün hastalıklardan bir tanesi.
İmmün, yani bağışıklık, sistemimiz bizi dış mikroplara, enfeksiyon ve hastalıklara karşı korur. Gerektiği gibi çalıştığında, bağışıklık sistemi bu mikrobik yabancıları algılar, onları çevrelemek ve öldürmek için savaşçı hücrelerden oluşan bir savunma gücü gönderir. Sağlıklı bir bağışıklık sistemi, yabancı istilacılar ile vücudun kendi hücreleri, organları ve “iyi” mikroorganizmaları arasındaki farkı bilir.
Bir otoimmün hastalıkta, bağışıklık sistemi vücudunuzun bir kısmını (eklemleriniz, cildiniz veya organınız gibi) yabancı olarak algılar. Sağlıklı hücrelere saldıran otoantikorlar adı verilen proteinleri salgılar. Yani otoimmün, vücudun bağışıklık hücrelerinin organ ve dokuları "yabancı" olarak görüp bu dokulara saldırmalarıdır; böylece o organın çalışmasını bozabilirler.
Ne acayip iş! O mucizevi bedeni ne hale getiriyorsak, nasıl kafasını karıştırıyorsak artık, kendine savaş açan, kendini yok etmeye çalışan bir canavara dönüştürüyoruz!
Tıp 1 diyabet ve Haşimoto'nun da birer otoiümün hastalık olduğunu duyunca iyicene şaşırıyorum.
Denizin ve güneşin şifasından faydalandım şahanesiyle tatilde olduğum için. D vitamini önemliymiş. 10:00-14:00 arası, bol bol güneşlendim. Meditasyonlar, sakin yürüyüşler, bol bol temiz hava...
Şimdi döndüm "gerçek dünya"'ya malum. Daha yoldayken bile endişelenmeye başladım. Bu şehirde nasıl sakin kalır ki insan?
Hızlıca bir kaç kaynağa başvurdum. Beslenme konusunu araştırıyorum ama besbelli yine Ayurvedik sindirim sistemi konusuna dönüyor iş.
Dr. Amy Myers'ın "The Autoimmune Solution" kitabını çalışmaya başladım bile ama öncesinde stres ile baş etme yöntemleri bulmalıyım. Zira şimdiden yeniden çıkacak diye endişelere kapılmış durumdayım.
... derken, bir telefon. Kız kardeşim: "Canım, endişelenme Annem iyi. Apandisiti patlamış, yoğun bakımda, ameliyata alacaklar."
İlk uçakla İzmir'e.
...
Çok şükür çok daha iyi. İltihap baya bir organlara yayılmış, temizlemek için kadıncağızın göbeğini boydan boya kesmişler. Zımbalamışlar kuzumu. Kıyamam. 52 tane saydım.
Bununla gelsin geçsin.
Allah sağlığına sağlık katsın.
Çok geçmiş olsun Annemmmm. ❤️
Evvelki gündü, CarrefourSa'da sebze reyonundayım. Bir anda kollarım kaşınmaya başladı. Farketmeden kaşımışım da galiba. İki kolumda da, iki ayrı yerinde acayip kızarıklıkla birlikte deride kabartılar. Kollar olmuş kıpkırmızı! Her bir kolumu her iki farklı yerinden aynı anda dev sivri sinekler ısırmış sanki. Ya da kollarımı arı kovanına sokmuşum da, kovandaki tüm arılar kollarımdan sokmuş sanki. Çapı en az 10 cm'lik dev dikdörtgen kabartılar! Nasıl yanıyor bir de!
Ben bir panik!
Market sepetini içindekileriyle öylece bırakıp, eve koştum. Önce rahatlamak ve sakinleşmek için nefes egzersizleri, sonra da yapabildiğim kadar meditasyon yaptım.
Beyin, zihin, rahatladıkça, sinir sistemi, beden de rahatladı, sakinleşti. Uyuya kalmışım. Uyandığımda, kollarımdaki kızarıklıklar da kabartılar da kaybolup gitmişti.
İki New York Times bestseller yazarı, Dr. Daniel Goleman ve Dr. Richard J. Davidson "Karakteri Değiştirmek" adlı kitaplarında düzenli meditasyon yapanlar (kendi deyimleri ile meditasyoncular) ve meditasyon yapmayanlar olarak ayırdığı 2 ayrı grup üzerinde gerçekleştirdiği testlerin sonuçlarını ortaya koyuyorlar. Sadece meditasyon yaparak hastalıkları tamamen iyileştiği sonucuna varılmış olunmasa da, düzenli meditasyon yapanların kronik stresi, kanda sürekli yüksek kalan o kortizol'ü düşürerek bedende yarattığı zararları engellediği kesinleşti! 😍🥳
Vakti zamanında, bu stres hormonu pisliği kortizol'ün bedene ettiklerini yazmışım. Şimdi tekrar okuyunca görüyorum ki, konuyu baya bir yumuşak geçmişim! Daha Yoga ve Ayurveda zihnime ulaşmamışım! Yine de fena bilgiler değil hani. Biraz göndermeler var, şahane!
👉🏼 "Kilo Vermenin Gizli Düşmanı: Kronik Stres" (okumak için tıkla!)
Velhasıl, Dr. Ümit Aktaş "Mutluluk Kürleri" kitabında, kronik stresi ve ettiklerini en sade ve en güzelinden şöyle anlatır:
"Modern yaşam ve sol şeritte son hız akıp giden hayatlarımız hepimizi anksiyete, stres ve çaresizlik hisleriyle dolu duygusal bir girdaba sürüklüyor.İş yerindeki rekabet, şehir hayatının zorlukları, geçim kaygısı derken ruhsal sağlığımız tehdit altında. Unutmayın, kronik stres sadece ruhsal sağlığınızı değil fiziksel sağlığınızı da etkiler. Bunun tam tersi de geçerli: Ne kadar kötü beslenir, ne kadar hareketsiz bir yaşam sürerseniz stres seviyeniz de o kadar artar. Biraz önce stresin sadece ruhsal değil aynı zamanda fiziksel sağlığı da olumsuz etkilediğini belirttim. Dilerseniz bu mekanizmayı biraz açalım. Stresli olduğunuzda vücudunuz bir hormon salgılar. Evrimsel olarak baktığımızda kortizol hormonu aslında hayatımızı kurtarmak için tasarlanmış bir mekanizmanın tetikleyicisidir. Bir tehlikeyle karşılaştığınızda vücudunuz bağışıklık sisteminden üreme hormonlarına kadar tüm sistemleri kapatır ve kortizol salgılar. Çünkü öncelikli olan yaşamınızı tehdit eden tehlikeden kaçmanızdır. Kortizol hemen kan şekerini yükselterek tüm sisteme kaçması için gereken enerjiyi sağlar. Tehlike geçtiğinde ise, kortizol seviyesi düşer ve sistem normale döner.
Peki, hayatta kalmanız için tasarlanmış bir mekanizma nasıl oluyor da sağlığı ciddi anlamda tehdit eden bir tehlikeye dönüşüyor? Sorun stresin kronikleşmesi. Yani, vücudumuz kısa süreli streslere göre tasarlanmış bir sistem. Ama rekabetçi bir iş yaşamı, işe gitmek için trafikte saatler geçirmek, geçim gailesi, çevremizde olup biten olumsuzluklar derken hepimiz kronik stres mağdurları haline geliyoruz. Televizyonu açıp haberleri izlemek bile kanımıza kortizol pompalanması için yeterli.Sonuçta vücut hep alarm durumunda kalıyor ve kanımızdaki -stres hormonu olarak da bilinen- kortizol değerleri seviyesi hep normalin üstünde seyrediyor. Sonuç: Anksiyete, bağışıklık sisteminin etkin bir şekilde çalışmaması, yüksek tansiyon, sindirim problemleri, kısırlık, obezite, kalp krizi, uyku, hafıza ve konsantrasyon sorunları. Tabii stresin zemin hazırladığı tüm bu sağlık sorunlarının vücutta birçok mekanizmayı harekete geçirdiğini de göz önüne almak gerekiyor. Zaten işin içine bağışık sistemi de girdiğinde kronik stresin sizi nezleden kansere tüm hastalıklara karşı savunmasız bir hale getirmesi kaçınılmaz.Lütfen “Altı üstü stresliyim” deyip durumu hafife almaya kalkışmayın. İngiltere’de yapılan ve sonuçları 2008 yılında yayınlanan kapsamlı araştırma(1), işleri gereği devamlı yoğun stres altında çalışan iş gruplarında kalp krizi riskinin 23 kat arttığını gösteriyor. Evet, yanlış okumadınız tam 23 kat!"
Nöroendokrinolog ve yazar Robert Morris Sapolsky, Stanford Üniversitesi ve National Geographic işbirliğinde geçilen ve bence mutlaka izlenmeli olan "Stress: Portrait of A Killer" (Stres: Bir Katilin Portresi) belgeselinde şöyle der:
"Stres sadece duygusal bir durum değildir... Stres ölçülebilir ve son derece tehlikelidir."
Velhasıl, hemen toksiklerden ve en acilen glutenden uzak beslenme düzenine geri dönmek ve hatta olabildiğince devam ettirmek lazım geliyor da, her şeyden önce meditasyonu bir yerleştireyim tekrar günlük rutinime! 🧘♀️
Şöyle 21 günlük bir challenge nefis olurdu mesela. Bir de keşke şöyle grupça, hatta Instagram dostlarımla işe girişsek de motivasyonu tavan yapsak! De, çok sevgili iPhone 6 Plus'ıma onca yaşamışlığı ağır gelmeye başladı! Çalışamıyor arkadaş!! Mesela WhatsApp grubunda kızlar dedikodunun dibine vururken, ben bir yorum yazıp atana kadar, ki klavye nasıl kitleniyor ve deli ediyor anlatamam, bambaşka konulara geçilmiş olunuyor. Ne dedikodunun ne de sohbetin içinde olabiliyorum.
Şipşakçı kızlar grubumuzda, buluşma günlerimize, benim telefon yazdığım mesajı algılayıp paylaşana kadar, buluşma günü geçmiş oluyor! Facebook'tan canım arkadaşıma doğum günü mesajı atana kadar kızın doğum günü geçiyor!
Bezdirdi yeminle!
Yeni iPhone 11 şahaneye benziyor. almak istiyorum, evet de, 15,000.-TL civarı olacak deniliyor!!! Yahuuuu biz o paraya araba alıyorduk!!!
Gel de gerilme!
Gel de endişelenme!
Gel de dellenme!
...
Nefes al. Nefes ver. 1.
Nefes al. Nefes ver. 2.
Nefes al. Nefes ver. 3.
...
Ne demiş Neale Donald Walsch:
"Endişe bittiğinde sağlık bir anda düzelir."
...
Deprem mi oldu? 😱