23 Haziran 2015 Salı

Çok fena dirençlere gelmişim!!!


Prof. Dr. Dahiliye amcama göre de turp gibiyim. Hayır bileydim, kanımdaki vitaminleri mineralleri ölçeceğini, ona hepsinin optimal olduğunu söylerdim yani. Onca teste gerek yoktu hani. :-p

Prof. Dr. Kadın amcam kılıklı o da; "Bunlar doğal kilolar. Biraz dikkat ettin mi, verirsin hepsini.". Yemek günlüğüm, Instegram hesabımı açıp, yediğimi içtiğimi dökesim geldi önüne de, neyse şimdi.

"Böyle de güzelsin." tatlılığıyla da bitirmiyorlar mı konuşmayı, bir şey de diyemiyorsun ki.


Ayrıca, bence de, kadın vücudu her hali ile güzel. Bizzat şuraya yazmışlığım var.







Amma ve lakin, o dolgun hatlar da, ince bir bel ile çekici. O seksi WHR=0,70 oranlı olanı (detaylar için tıkla) yani. 
Dahası, "sağlıklı kadın"'ın tıbben tanımı da, tam da bu.







Şaka etmiyorum. Bel bölgesinin yağlanması, iç organlarının da yağlanması demektir, ve hele hele kadın için çok tehlikelidir, ölümcüldür.



Aldım soluğu Bayan Prof. Dr. Endokrinoloji'de.

Durum şu:


  1. Ne kadar hormon terapisi görüyor olsam da, ki ben bir ara onu da bıraktım, gerçek östrojenin yerini alamıyormuş bu sentetik hormonlar. Bedeni kandırmaya yönelikmiş bu terapiler. Östrojenin azalması ile vücut daha az yağ yakmaya yönelmek ile kalmayıp, yağ yapan pis bir enzimi de harekete geçiriyormuş. Adı ALDH1A1 olan bu sinsi enzim, en tehlikelisi olan iç organlar etrafında yağ birikimlerine sebep oluyormuş.
  2. Ve maalesef bu yağlanma, bende, Tip 2 Diyabet'e, İnsülin Direnci, (Karatay Teyzemin ekleyeceği üzere) Leptin Direnci yani (Prof. Dr. Ahmet Aydın'ın tanımıyla) Metabolik Sendrom'a yol açmış.
  3. Bunlar yetmezmiş gibi, Tiroid ultrasonunda çıkan, çeşit çeşit nodüller. Tam 24 tane. 2 tanesi biraz büyük gibi ama, neyse ki, şimdilik bir biyopsiye gerek yok. Yakın takibe alacağız.
  4. Kan testlerini inceleyince de, ne görelim?! Meğer bende Haşimato hortlamış. O da yetmemiş, Tiroid hormonları hızını düşürmüş, Hipotiroidi hastası da olmuşuz.



Daha başka kilo yapan hastalık var mı bilemedim!!! Tam başlayacağım isyanlarıma, sövmelerime, hatta dümdüz saydırmalarıma, ağzım dolu dolu, içten içten böyle; garip bir rahatlama düştü içime.

Tüm bu yaşadıklarımın, sebepleri çıkmıştı artık ortaya...


  • En sağlıklısıyla besleniyor olsam da gittikçe artan kilo ve yağlanma,
  • Dinmeyen ödem ve şişkinlikler,
  • En şahane uykuları alsam da, geçmeyen, süründüren yorgunluk, halsizlik, isteksizlik hali,
  • Karbonhidrat atakları, tatlı krizleri,
  • İlaca bile inat eden kabızlık,
  • Şu sürekli "Burası çok soğuk"'lu üşümeler,
  • İncele incele sürekli kırılan, artık oje sürülemez olan tırnaklar,
  • Baş ağrısı, kas krampları...



Sonunda...
Ne ile savaşmam gerektiğini biliyorum artık...


Yaz üstü gelmeyeydi hepsi üst üste, iyiydi de...
Neyse...








Şimdi, hiç zaman kaybetmeden;






  • En pembe GI ile beslenme zamanı...
  • Meyveye bir süre tamamen ara versem iyi olacak.
  • Hatta, tahıldan da uzak durayım.
  • Leptin dostumuz en şahanesiyle çalışsın diye erken akşam yemeği...
  • Tüm bu dirençleri kırmak için, akşamları en az 40 dakikalık yürüyüşler pek pek mühim.
  • Sabahları Surya Namaskar hormonlara şahane geliyormuş, onsuz güne başlamayayım.
  • Hatta iyicene yogaya vereyim kendimi... Öyle ya, beden ile bağlantıyı kopardık sanki...








Zati, tüm bu dirençleri de aşarsam, tarihe de geçerim herhalde. Kitap da çıkarırım üstüne: "EN ALAYLI İNCELME UZMANININ TÜM SIRLARI" diye. :-p
E ben gideyim o halde...









11 Haziran 2015 Perşembe

Ne olacak, bu SON, haller?!!!


Yaw ben nerelere gidem? Ne edem? Her gün santim santim genişliyorum. Durduğum yerde şişmeye devam ediyorum. Gerçi durmuyorum, onca yorgunluğuma rağmen adımlarımı aynen, her daim, sağlıklı düzende atmaya devam ediyorum; ama nafile! O yürüyen benim de, o beden ben değil resmen. Ne, 2 adım önde giden üstler, ne de, 3 adım geriden takip eden toto benim! O kavuşmayan bacakları hiç mi hiç tanımıyorum!!!

Her daim PMS durum şişkinliğinden, patlamak üzere olan su dolu bu bedenden bıkkınlık gelip, şu bacaklar biraz dinsin, burnumda dolaşan üstlerim biraz insin dedim, hormon terapisine kendimce ara verdim. Allah'ım o da ne?!! Artık tamamen düşen östrojen ile beden nasıl bir paniğe girdiyse, yok böyle bir yağ üretimi; yağ bağlamanın böylesi!!! Bedenimi, hızla kaplayan, çoğaldıkça çoğalan yağ hücreleri!!!
Hormon tedavisine yeniden sarıldım; "denize düşen" misali...

En çıldırtanı: Hiçbir şeyler olmuyor üzerime!!! Kabuslarla uyanıyorum her sabah, ne giyeceğim ben şimdi diye!!!!

Eyyyy Yüce Varlık! Bir insanı, hem bu kadar zevkli, stil sahibi yarat, ama ona o tarzı cümle aleme gösterecek bedeni verme!
Olmaz ki böyle!!!





Sabahları o ayna karşısında, ufak (bir de ev ahalisine, hatta komşulara danışmak lazım ya aslında) cinnetler geçirmiyor da değilim hani.

Ve dün, o da oldu!
İşteki patavatsız, yerden bitme, bastı bacak: "Kilo mu aldın sen?"!!!

Motivasyon harikası, çağdaş kölelik sisteminin gövde gösterileri ile şenlenen müthiş arenası, açık düzenli ofisin tam ortasındayız.
...

Derin bir nefes...

...ve...







"Evet, deli kilo aldım. En son +10'da bırakmıştım! Her gün yağ hücrelerim hızla çoğaldığı için de, son durumu takip edemez haldeyim.
Yok, hayır, merak ettiğin üzere, hamile falan değilim! İstesem de kalamam zaten. Erkenden menopozlu hatun oldum. Menopoz demek yumurtalar tamamen bitti demek olduğundan, hayır, bir ümit de yok. Tüp bebek de olmuyor. Hayır, o da henüz olmadı; tıp o kadar gelişmedi!!!
Zaten, çoktan aştım ben o konuyu.
Niye mi sinirliyim o halde?
SEN SOR DİYEEEEEEE!!!!"

...aklımdan geçenlerdi...

...ağzımdan çıkanlarsa sadece, "Evet, kilo aldım!" oldu! Ama şahane bir "Fazla merak, iyi değildir, canımmmmmmmm!" kafa çevirişi eşliğinde.
"Öküz danasını!!!"

Yaw, Allah aşkına; bir insan, bak "insan" diyorum, insandan olma, insanoğlu, neden "Kilo mu aldın sen?" diye sorar ki acaba???!!!
Sana neeeee!!!






O hırsla, asansörü bile beklemeden, onca katı, koşa koşa nasıl indiysem?!
...
Bir nefes alayım...





Böyle anlarda, bazen, şeytan diyor ki, "Yak bir sigara".
...
"Ama yok ya..."






Şaşırmıyor da değilim, o kanser çubuğunun metabolizma ve hızı üzerinde etkilerini anlatan araştırmaları okudukça. Doktorlar, ister istemez dillendirmek istemiyorlar ama, o 4000'den fazla zehir içeren sigarayı bırakmanın çok ciddi yan etkileri var: Sürekli ve geçmeyen yorgunluk, konsantrasyon eksikliği, şeker dengesizliği, kabızlık, yavaşlayan metabolizma ve kimilerinde alınan ortalama 13 kilo...
Meledi bırakırken bile insana zarar veriyor!

Aaahh ah, hiç bulaşmamak lazım gelirdi de; ne salak mışız be! Estağfurullah değil de, gençlik aklı diyeceğim de, hepsi külliyen cehalet hani. İnsan, içinde yaşadığı ve belki de gerçekten sahip olduğu tek şeye, bedene, bedenine, zarar verir mi?

Şimdiki aklım olacaktı ki...






Yalnız, bu son 50 gündür yaşadığım yorgunluk öyle böyle değil. Durmadan genişleyen çevrem ve yağlarımla, o da arttıkça artıyor. En ufak toplantı molasında ya da trafiğin durduğu anda kestirmeler başlıyor, o derece.






Anlatamadım ki, Kadın Doğum Prof.'uma durumumu, derdimi. 
"HocaaaaaAAAAA, karşında SAĞLIKLI YAŞAM TARZI manifestosunu yazmış BİKİNİ var! Hiç yediğinden içtiğinden sağlığı eksik eder mi?!!"






Bir çare bulduğu yok bana. 

Yok, bu böyle olmayacak. Yarın ilk iş Dahiliye'ye! Sayılsın kanım tas tamamıyla. Sonra da doğruca Endokrinoloji'ye. Hormonlarımın hepsine bakılsın iyicene!

65 kiloya dayandık resmen!!! Yetti be!


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...