26 Mayıs 2013 Pazar
25 Mayıs 2013 Cumartesi
Gün 43: Zincirlerimi Kırdım! :)
Kilo: 56,7
Ve kırdım! O bir türlü göremediğim 56 sınırını KIRDIIIIIIIMMMM!
Bence bundan sonrası artık çok kolay.
Bekle beni sahil! Sana geliyorum! :)
Ve kırdım! O bir türlü göremediğim 56 sınırını KIRDIIIIIIIMMMM!
Daha da ötesi, belim 74 cm'e ulaştı. 42 günün sonunda toplam 7 cm belimde incelme...
Bence bundan sonrası artık çok kolay.
Bekle beni sahil! Sana geliyorum! :)
24 Mayıs 2013 Cuma
Gün 41: İnsan arkadaşına üzülürken, diyet düşünür mü?!!! :(
Tam da zayıflama performansımın en mükemmel noktasındaydım. 57,2 kiloda devam ediyorum. Henüz daha fazla vermediğim için hiç de mutsuz değilim. O yağların yerine kasların geldiğinin ve vücut şeklimin toparlandığının farkındaydım. Öyle güçlü, öyle sağlıklı, öyle iyi hissediyordum ki. Belimden verdiğim 5 cm ile doruklara ulaştım.
Ve bugün hiç olmadığı kadar mükemmel başladı. Yataktan fırlayıp işe koşturma arasında o kahvaltıyı, bugün ilk defa yaptım. Hatta öyle erken kalktım ki. Önce dev bardak limonlu su ile kendime gelme. Üstüne bir sabah yogası. Ve o 2 kayısı kıvamında yumurtalı kahvaltı...
Mutluluktan uçarak gittim işe. Bir gün önce ulaştığım 10,000 adımı tekrar yakalamak için tüm gün ofiste türlü eğlenceler yarattım kendime. Öğlen kafeterya sırasına girip onca zaman bekleyip, "Aman Allahım, bana göre hiçbir şey yok!" çığlığıyla kaçtım oradan. Kanyon'da sağlıklı yemek turuna çıktım. Kırkpınar Lokantası meğer köfteyi ekmeksiz yapıyormuş. "E süper şahane" hareketiyle kaptım tepsiyi verdim 1,5 patatessiz, pilavsız Şişman Köfte siparişimi. "Bir de çay iyi gider üstüne". Şöyle güzel de bir yürüyüş. Keyfim keyif anlayacağınız.
Derken cebim çaldı. Didem ağlamaklı,
Fırladım 6'da. Eve geldiğimde bizimkisi bir litrelik ucuz beyaz şarapla oturuyor merdivenlerde. Gözler şiş.
Daha eve girerken açıldı şişe. Ah kuzum yaaaaaa.. Aldığı bir çift ayakkabı yüzünden kıyamet kopmuş evde. İşitmediği laf kalmamış. Bu adamın, adam diyorum ya hala, Canımın kocası olmasa bilirim ben ona takacağım lakapları da.. Neyse, işte o arkadaş, hiç olmayacak sözleri, tekrar tekrar haykırmış. Ay bir de böyle karşında sağır varmış gibi böğürmez mi bu mandalar?! Protein diyeti niyetine kesip yiyeceksin de, sinirli hayvanın eti de güzel olmaz ki!
Bu arada biz şarabı ve keçi kaşarını çoktaaaan bitirmiş, bakkaldan şişelerce biralar ve yanında dev Lay's Klasik'ler söylemiş ve hiç anlamadan hepsini yutup bitirmişiz. Sinirimizi çıkardık evet de.. Yaptım yatağını, yatırdım Didoşumu.
Biraz ortalığı toparlayayım derken, deriiiiin bir mutsuzluk çöktü içime. Mutsuzluk mu?! Pişmanlık?! Kızgınlık da hatta!
Bunca sağlıksız şeyi 1 saniye bile düşünmeden nasıl attım ben mideye? Onca 40 günü bir çırpıda nasıl da mahvettim? İnanamıyorum, bu nasıl biliçsizlik durumu? Ama ne diyorum ben ya? Şurda can arkadaşımın bana ihtiyacı varken. Kızın derdi başından aşkın ben diyet düşünüyorum! Nasıl bu kadar bencil olabildim ben. Kızcağız daha uykuya bile dalamadı belkide. Sinirlendim! Karmaşık duygular içinde, gurur duymadığım düşüncelerle, çok kötü hissediyorum kendimi!
Nasıl toparlayacağım kendimi şimdi? :(
Ve bugün hiç olmadığı kadar mükemmel başladı. Yataktan fırlayıp işe koşturma arasında o kahvaltıyı, bugün ilk defa yaptım. Hatta öyle erken kalktım ki. Önce dev bardak limonlu su ile kendime gelme. Üstüne bir sabah yogası. Ve o 2 kayısı kıvamında yumurtalı kahvaltı...
Mutluluktan uçarak gittim işe. Bir gün önce ulaştığım 10,000 adımı tekrar yakalamak için tüm gün ofiste türlü eğlenceler yarattım kendime. Öğlen kafeterya sırasına girip onca zaman bekleyip, "Aman Allahım, bana göre hiçbir şey yok!" çığlığıyla kaçtım oradan. Kanyon'da sağlıklı yemek turuna çıktım. Kırkpınar Lokantası meğer köfteyi ekmeksiz yapıyormuş. "E süper şahane" hareketiyle kaptım tepsiyi verdim 1,5 patatessiz, pilavsız Şişman Köfte siparişimi. "Bir de çay iyi gider üstüne". Şöyle güzel de bir yürüyüş. Keyfim keyif anlayacağınız.
Derken cebim çaldı. Didem ağlamaklı,
- "Akşam sana geliyorum!".
- "Tabi aşkım, iyi misin sen?"
- "Kaçta evde olursun?"
- "Senin için 6'da çıkarım. 7 gibi evdeyim."
- "7'de sendeyim."
- "Tamam Didocuğum!"
Fırladım 6'da. Eve geldiğimde bizimkisi bir litrelik ucuz beyaz şarapla oturuyor merdivenlerde. Gözler şiş.
Daha eve girerken açıldı şişe. Ah kuzum yaaaaaa.. Aldığı bir çift ayakkabı yüzünden kıyamet kopmuş evde. İşitmediği laf kalmamış. Bu adamın, adam diyorum ya hala, Canımın kocası olmasa bilirim ben ona takacağım lakapları da.. Neyse, işte o arkadaş, hiç olmayacak sözleri, tekrar tekrar haykırmış. Ay bir de böyle karşında sağır varmış gibi böğürmez mi bu mandalar?! Protein diyeti niyetine kesip yiyeceksin de, sinirli hayvanın eti de güzel olmaz ki!
Bu arada biz şarabı ve keçi kaşarını çoktaaaan bitirmiş, bakkaldan şişelerce biralar ve yanında dev Lay's Klasik'ler söylemiş ve hiç anlamadan hepsini yutup bitirmişiz. Sinirimizi çıkardık evet de.. Yaptım yatağını, yatırdım Didoşumu.
Biraz ortalığı toparlayayım derken, deriiiiin bir mutsuzluk çöktü içime. Mutsuzluk mu?! Pişmanlık?! Kızgınlık da hatta!
Bunca sağlıksız şeyi 1 saniye bile düşünmeden nasıl attım ben mideye? Onca 40 günü bir çırpıda nasıl da mahvettim? İnanamıyorum, bu nasıl biliçsizlik durumu? Ama ne diyorum ben ya? Şurda can arkadaşımın bana ihtiyacı varken. Kızın derdi başından aşkın ben diyet düşünüyorum! Nasıl bu kadar bencil olabildim ben. Kızcağız daha uykuya bile dalamadı belkide. Sinirlendim! Karmaşık duygular içinde, gurur duymadığım düşüncelerle, çok kötü hissediyorum kendimi!
Nasıl toparlayacağım kendimi şimdi? :(
22 Mayıs 2013 Çarşamba
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)