30 Eylül 2019 Pazartesi

Çöktü resmen benim bu immün sistemim!


Nasıl bir koşuşturma ve stresti o Allahım!

Bayram'da ofiste çalışacak kadar tavan yapan iş yoğunluğu içinde, "ben çok yoğunum, ilgilenemezsem kırılmayın" demeyi aklımdan geçirirken, bana danışmak kibarlığını bile göstermeyen, gezmek, yemek, içmek ve eğlendirilmek isteyen malum taraftan gelen yatılı misafir... Akşam 8'de ofisten son hız koşarak çıkıp, zatı aileye evde sofra kurup, gecenin kaçına kadar sağlıklarına içip, sabahın köründe, herkesler horul horul uyurken, ben işe gitme telaşındaki tempoyla feci yoruldum. Malum onlar tatilde. Her akşam da, haftasonuna da bir program isterler. Bir de benim zaten tatlı bir telaşım var: Biricik kardeşçiğim evleniyor. Hem heyecanım dorukta, hem duygusalım çok, hem de hazırlıklarım var. Diyetteyim de, sporum da var.

Oysa her şeyimi saniye saniye planlamıştım. Ofisten çıkmadan erken akşam yemeklerimi lüpletip, alışveriş merkezlerine yürüyerek gidecektim. Hem günlük yürüyüşümü yapmış hem de alacaklarımı planlayacaktım. Sonra son yoga seanslarında stres atacak, ertesi güne salim kafa ve vücut kalkabilmek için, eve gelir gelmez cump yatacaktım.

Bir de bu abiye kıyafet konusu var. Düşünürken bile daralıyorum. Ne tarzım kendisi, ne de o beni seviyor hani. Zira, sadece ince belliler için yaratılmış bu "gece kıyafetleri", bu elma bedene uymuyor yani. Neyseki, kına gecesi havasında, sürpriz hazırlayacağımız bekarlığa vedası için buldum bir elbise. Ayakkabı ve çantası kalmıştı.
E uzaktayım bir de. İzmir'de yanlarında da olamıyorum. Aklımın yarısı, bazen tamamı onlarda.
Gidip gelme, valiz hazırlama telaşımı da ekle...

Derken, 2. köprü tadilata girmez mi?!!!
İlk gün 4 km.'ciği tam 3 saatte alınca, ağlama krizine tutuldum. İkinci hafta, aynı kilometrecik mesafeyi 2 saatte alıp, tam köprüye indiğimde, arabam arızalanıp köprüde kalınca, sinir krizi geçirmişim.

İstanbul trafiği gibi, zihnim, bedenim, ruhumla birlikte tüm planlarım da felç oldu!





Önce, şu zaten beni zorlayan ve yaşam kalitemi hiç eden, yaz aylarında iyice artan, yüzüme ve boynumdaki ter ve ateş basmalarından, boynum isilik oldu sandım. Bazen feci alevlenip, ağrılı yanmalar, deli kaşıntılar ve pul pul dökülmeler yaşasam da ilgilenecek zamanım yoktu. Hem neyse neydi ve ne doktorun, ne de hastanenin sırası değildi.


Kınamızı da, düğünümüzü de şahane güzellikte atlattık, çok şükür.

Kociş'e şu ensemedeki saç diplerime bir bakmasını istedim. 
"Nolmuş böyle! Hemen doktora gidiyoruz!"






Son zamanlarda çok ciddi bir stres geçirmiş miydim?

...

Uzun uzun anlatıp, sabırla tüm sorularımı cevaplayan bir doktor bulabilmenin sakinleştiriciliği ile ilk şoku atlattım: Sedef hastalığına (psoriasistutulmuşum!


Sedef hastalığı yayılır mı?

- Saç diplerinde çıkan sedef tipinin vücudun başka yerine yayılmasını beklemeyiz.

Bulaşır mı?

- Hayır, bulaşıcı bir hastalık değildir.

Saçım dökülür mü? 

- Vereceğim losyonları düzenli uygularsanız, önerdiğim şampuan ile birlikte, deri rahatlayacaktır. Aşırı kaşınmak saça zarar vereceğinden dökülmeler yaşanabilir.

Sedef hastalığı geçer mi?

- Yatışabilir, geçebilir de, tekrar alevlenebilir de. Geçer sonra tekrar çıkabilir de. Stres en önemli tetikleyici! Endişelerden, stres düzeyinizi yükseltecek şeylerden uzak kalmaya çalışın. Telkine çok yatkın bir hastalıktır. İyileşmeye dair olumlu duygular sedef hastalığına çok iyi gelir.

Peki aslında nedir bu Sedef hastalığı? Neden olur?
- Otoimmün hastalıklardan bir tanesi.
İmmün, yani bağışıklık, sistemimiz bizi dış mikroplara, enfeksiyon ve hastalıklara karşı korurGerektiği gibi çalıştığında, bağışıklık sistemi bu mikrobik yabancıları algılar, onları çevrelemek ve öldürmek için savaşçı hücrelerden oluşan bir savunma gücü gönderir. Sağlıklı bir bağışıklık sistemi, yabancı istilacılar ile vücudun kendi hücreleri, organları ve “iyi” mikroorganizmaları arasındaki farkı bilir.
Bir otoimmün hastalıkta, bağışıklık sistemi vücudunuzun bir kısmını (eklemleriniz, cildiniz veya organınız gibi) yabancı olarak algılar. Sağlıklı hücrelere saldıran otoantikorlar adı verilen proteinleri salgılar. Yani otoimmün, vücudun bağışıklık hücrelerinin organ ve dokuları "yabancı" olarak görüp bu dokulara saldırmalarıdır; böylece o organın çalışmasını bozabilirler. 

Ne acayip iş! O mucizevi bedeni ne hale getiriyorsak, nasıl kafasını karıştırıyorsak artık, kendine savaş açan, kendini yok etmeye çalışan bir canavara dönüştürüyoruz!

Tıp 1 diyabet ve Haşimoto'nun da birer otoiümün hastalık olduğunu duyunca iyicene şaşırıyorum.

Denizin ve güneşin şifasından faydalandım şahanesiyle tatilde olduğum için. D vitamini önemliymiş. 10:00-14:00 arası, bol bol güneşlendim. Meditasyonlar, sakin yürüyüşler, bol bol temiz hava...






Şimdi döndüm "gerçek dünya"'ya malum. Daha yoldayken bile endişelenmeye başladım. Bu şehirde nasıl sakin kalır ki insan?
Hızlıca bir kaç kaynağa başvurdum. Beslenme konusunu araştırıyorum ama besbelli yine Ayurvedik sindirim sistemi konusuna dönüyor iş.  

Dr. Amy Myers'ın "The Autoimmune Solution" kitabını çalışmaya başladım bile ama öncesinde stres ile baş etme yöntemleri bulmalıyım. Zira şimdiden yeniden çıkacak diye endişelere kapılmış durumdayım.

... derken, bir telefon. Kız kardeşim: "Canım, endişelenme Annem iyi. Apandisiti patlamış, yoğun bakımda, ameliyata alacaklar." 
İlk uçakla İzmir'e.
...

Çok şükür çok daha iyi. İltihap baya bir organlara yayılmış, temizlemek için kadıncağızın göbeğini boydan boya kesmişler. Zımbalamışlar kuzumu. Kıyamam. 52 tane saydım.
Bununla gelsin geçsin.
Allah sağlığına sağlık katsın.
Çok geçmiş olsun Annemmmm. ❤️






Evvelki gündü, CarrefourSa'da sebze reyonundayım. Bir anda kollarım kaşınmaya başladı. Farketmeden kaşımışım da galiba. İki kolumda da, iki ayrı yerinde acayip kızarıklıkla birlikte deride kabartılar. Kollar olmuş kıpkırmızı! Her bir kolumu her iki farklı yerinden aynı anda dev sivri sinekler ısırmış sanki. Ya da kollarımı arı kovanına sokmuşum da, kovandaki tüm arılar kollarımdan sokmuş sanki. Çapı en az 10 cm'lik dev dikdörtgen kabartılar! Nasıl yanıyor bir de!
Ben bir panik!

Market sepetini içindekileriyle öylece bırakıp, eve koştum. Önce rahatlamak ve sakinleşmek için nefes egzersizleri, sonra da yapabildiğim kadar meditasyon yaptım.
Beyin, zihin, rahatladıkça, sinir sistemi, beden de rahatladı, sakinleşti. Uyuya kalmışım. Uyandığımda, kollarımdaki kızarıklıklar da kabartılar da kaybolup gitmişti.


İki New York Times bestseller yazarı, Dr. Daniel Goleman ve Dr. Richard J. Davidson "Karakteri Değiştirmek" adlı kitaplarında düzenli meditasyon yapanlar (kendi deyimleri ile meditasyoncular) ve meditasyon yapmayanlar olarak ayırdığı 2 ayrı grup üzerinde gerçekleştirdiği testlerin sonuçlarını ortaya koyuyorlar. Sadece meditasyon yaparak hastalıkları tamamen iyileştiği sonucuna varılmış olunmasa da, düzenli meditasyon yapanların kronik stresi, kanda sürekli yüksek kalan o kortizol'ü düşürerek bedende yarattığı zararları engellediği kesinleşti! 😍🥳







Vakti zamanında, bu stres hormonu pisliği kortizol'ün bedene ettiklerini yazmışım. Şimdi tekrar okuyunca görüyorum ki, konuyu baya bir yumuşak geçmişim! Daha Yoga ve Ayurveda zihnime ulaşmamışım! Yine de fena bilgiler değil hani. Biraz göndermeler var, şahane!
👉🏼 "Kilo Vermenin Gizli Düşmanı: Kronik Stres" (okumak için tıkla!)


Velhasıl, Dr. Ümit Aktaş "Mutluluk Kürleri" kitabında, kronik stresi  ve ettiklerini en sade ve en güzelinden şöyle anlatır:
"Modern yaşam ve sol şeritte son hız akıp giden hayatlarımız hepimizi anksiyete, stres ve çaresizlik hisleriyle dolu duygusal bir girdaba sürüklüyor.İş yerindeki rekabet, şehir hayatının zorlukları, geçim kaygısı derken ruhsal sağlığımız tehdit altında. Unutmayın, kronik stres sadece ruhsal sağlığınızı değil fiziksel sağlığınızı da etkiler. Bunun tam tersi de geçerli: Ne kadar kötü beslenir, ne kadar hareketsiz bir yaşam sürerseniz stres seviyeniz de o kadar artar. Biraz önce stresin sadece ruhsal değil aynı zamanda fiziksel sağlığı da olumsuz etkilediğini belirttim. Dilerseniz bu mekanizmayı biraz açalım. Stresli olduğunuzda vücudunuz bir hormon salgılar. Evrimsel olarak baktığımızda kortizol hormonu aslında hayatımızı kurtarmak için tasarlanmış bir mekanizmanın tetikleyicisidir. Bir tehlikeyle karşılaştığınızda vücudunuz bağışıklık sisteminden üreme hormonlarına kadar tüm sistemleri kapatır ve kortizol salgılar. Çünkü öncelikli olan yaşamınızı tehdit eden tehlikeden kaçmanızdır. Kortizol hemen kan şekerini yükselterek tüm sisteme kaçması için gereken enerjiyi sağlar. Tehlike geçtiğinde ise, kortizol seviyesi düşer ve sistem normale döner.
Peki, hayatta kalmanız için tasarlanmış bir mekanizma nasıl oluyor da sağlığı ciddi anlamda tehdit eden bir tehlikeye dönüşüyor? Sorun stresin kronikleşmesi. Yani, vücudumuz kısa süreli streslere göre tasarlanmış bir sistem. Ama rekabetçi bir iş yaşamı, işe gitmek için trafikte saatler geçirmek, geçim gailesi, çevremizde olup biten olumsuzluklar derken hepimiz kronik stres mağdurları haline geliyoruz. Televizyonu açıp haberleri izlemek bile kanımıza kortizol pompalanması için yeterli.Sonuçta vücut hep alarm durumunda kalıyor ve kanımızdaki -stres hormonu olarak da bilinen- kortizol değerleri seviyesi hep normalin üstünde seyrediyor. Sonuç: Anksiyete, bağışıklık sisteminin etkin bir şekilde çalışmaması, yüksek tansiyon, sindirim problemleri, kısırlık, obezite, kalp krizi, uyku, hafıza ve konsantrasyon sorunları. Tabii stresin zemin hazırladığı tüm bu sağlık sorunlarının vücutta birçok mekanizmayı harekete geçirdiğini de göz önüne almak gerekiyor. Zaten işin içine bağışık sistemi de girdiğinde kronik stresin sizi nezleden kansere tüm hastalıklara karşı savunmasız bir hale getirmesi kaçınılmaz.Lütfen “Altı üstü stresliyim” deyip durumu hafife almaya kalkışmayın. İngiltere’de yapılan ve sonuçları 2008 yılında yayınlanan kapsamlı araştırma(1), işleri gereği devamlı yoğun stres altında çalışan iş gruplarında kalp krizi riskinin 23 kat arttığını gösteriyor. Evet, yanlış okumadınız tam 23 kat!"


Nöroendokrinolog ve yazar Robert Morris SapolskyStanford Üniversitesi ve National Geographic işbirliğinde geçilen ve bence mutlaka izlenmeli olan "Stress: Portrait of A Killer" (Stres: Bir Katilin Portresi) belgeselinde şöyle der:
"Stres sadece duygusal bir durum değildir... Stres ölçülebilir ve son derece tehlikelidir."








Velhasıl, hemen toksiklerden ve en acilen glutenden uzak beslenme düzenine geri dönmek ve hatta olabildiğince devam ettirmek lazım geliyor da, her şeyden önce meditasyonu bir yerleştireyim tekrar günlük rutinime! 🧘‍♀️





Şöyle 21 günlük bir challenge nefis olurdu mesela. Bir de keşke şöyle grupça, hatta Instagram dostlarımla işe girişsek de motivasyonu tavan yapsak! De, çok sevgili iPhone 6 Plus'ıma onca yaşamışlığı ağır gelmeye başladı! Çalışamıyor arkadaş!! Mesela WhatsApp grubunda kızlar dedikodunun dibine vururken, ben bir yorum yazıp atana kadar, ki klavye nasıl kitleniyor ve deli ediyor anlatamam, bambaşka konulara geçilmiş olunuyor. Ne dedikodunun ne de sohbetin içinde olabiliyorum. 
Şipşakçı kızlar grubumuzda, buluşma günlerimize, benim telefon yazdığım mesajı algılayıp paylaşana kadar, buluşma günü geçmiş oluyor! Facebook'tan canım arkadaşıma doğum günü mesajı atana kadar kızın doğum günü geçiyor!
Bezdirdi yeminle!

Yeni iPhone 11 şahaneye benziyor. almak istiyorum, evet de, 15,000.-TL civarı olacak deniliyor!!! Yahuuuu biz o paraya araba alıyorduk!!!

Gel de gerilme!
Gel de endişelenme!
Gel de dellenme!
...


Nefes al. Nefes ver. 1.
Nefes al. Nefes ver. 2.
Nefes al. Nefes ver. 3.

...


Ne demiş Neale Donald Walsch:
"Endişe bittiğinde sağlık bir anda düzelir."


...

Deprem mi oldu? 😱




15 Mayıs 2019 Çarşamba

En etkili diyet! Hem de en sağlıklısından!


Hiç uzatmıyorum! "Oydu da buydu da" demiyorum! Doğrudan konuya giriyorum.

Kilo: 68

Ve şurda bayrama kaldı 21 gün!

En sağlıklısından bir şoklanmanın tam vaktidir!


Bir önceki yazı "Mart ayı, DETOKS ayı" YE! ve BIRAK! listesini iyicene ezberle! Sonra öğünlerini şöylece ye!


10:00 Kahvaltı: 

  • Bir porsiyon mevsim meyveleri


11:00 Kahve arası:
  • Bir tatlı kaşığı Hindistancevizi yağlı filtre kahve


13:00 Öğle Yemeği: 

  • 150 gram ızgara, fırın ya da haşlama balık (mümkünse balık, olmadı diğer sağlıklı proteinler)
  • Bolca zeytinyağlı yeşil salata ya da zeytinyağlı mevsim sebzeleri
  • Avokado (akşam yemeğine de bırakılabilinir)


16:45 Akşam Yemeği:
  • 2 haşlanmış yumurta ya da omlet
  • Bol yeşillik, otlar
  • Zeytinler veya zeytinyağı
  • Avokado (öğlen yemediysen)


Saatler önemli! Hele Hele akşam yemeği saati en önemlisi! 
Bütün mesele 17:00'den sonra su ve bitki, zencefil, sindirim çayları dışında bir şey yiyip içmemekte!

Gün boyunca 2,5 - 3 litre su. Evet, öğün aralarında ve akşam içilecek bitki çayları bu litre hesabına dahil! 

Sonracığıma 23:00 dedin mi uyunacak (evet aç karnına, gurultularla mis gibi incelik ve gençliğe yatılacak) ve sabah 07:30 öncesi nefes çalışmalarıyla (Oksijen yağ yakar!) güne başlanacak. Sabah kaptırmışken üstüne Güneşe bir Selam da çakılacak. Ofis hayatına rağmen, gününü aktif yaşama da çevirebilirsen (Hareket etmek muazzam önemli! Her güne bir hareket eklesem mesela! Bir güne 1 saat yürüyüş, öbür gün uzun bir yoga!), 
bu programla 1 ayda 10 kilo veriverirsin!!!






Bayramda görüşürüz... ✌🏼💪🏼❤️


10 Mart 2019 Pazar

Mart ayı, DETOKS ayı


İçimden nasıl bir canavar çıktı öyle?  İnanamıyorum! Anladım! Kış günü vücut bunu arıyor da arkadaş, bu nasıl bir doyumsuzluktur böyle? Bu kadar hayvansal proteine saldırmak nedir yahu?! Hayret ediyorum! Peynire bile zor bakabilen o vegan nereye gitti? 
O eski halimden eser yok şimdi! 🙄







Yalnız şahanesiyle karbonhidrattan, glutenden, rafine şekerden, fast food'dan kurtuldum ya! 
Ben ona sevinirim! ✌🏼
11 Şubat'tan beri glutensiz, tahılsız, şekersiz olmanın gururu içerisindeyim!






Şu akşam geç vakitlere kadar 
Cabernet Sauvignon'lu yemelere de dalmayaydın, bu kış günü kilo bile verecektin be Bikinim!






Maalesef vegan olunca dışardaysan hele, bazen gerçekten de yiyecek hiçbir şey bulamıyorsun. Açlıktan ya patatese ya da ekmeğe sarıyorsun. Bir ara, patates kızartmalı soğanlı dürüme dadanmıştım. Balık rakı muhabbettinde doymadığımdan ortaya patates kızartması söylüyordum. Sonra Patso'lar... Lay's Klasik'ler... Etsiz Ayvalık Tost'ları... İşlenmiş soyadan yapılan sözde peynir ve Veggie Burger'ler...

Patates olduk çıktık tabi!
Haşimato'yu da coşturdukça coşturduk!

"Her otoimmün hastalıkta olduğu gibi Haşimato hastalığında da şeker, un ve glüteni sınırlı, selenyum, probiyotik ve Omega-3’ü bol beslenmekte yarar var." diyor Osman Müftüoğlu ve bir sürü doktor ve araştırma da benim gibi Hashi'lere iyi gelmeyen yiyecekleri şöyle sıralıyor:
  • Şeker
  • Gluten
  • İşlenmiş gıdalar
  • Doymuş ve trans yağlar; kızartmalar
  • Soya ürünleri
  • Süt ürünleri
  • Filizlendirilmemiş baklagiller, tahıl, tohum ve kuruyemişler
  • Nightshades denen sebzeler: Domates, patlıcan, biber ve patates 
  • Guatrojenik sebzeler: Karnabahar, brokoli, lahana, Brüksel lahanası

Valla ne yalan söyleyeyim, şu gluten, tahıl, işlenmiş karbonhidrat ve kızartmalardan uzaklaştığımdan beri, kendimi çok enerjik hissediyorum. 💃🏼
Yazma enerjim bile yeniden yerine geldi sanki. 🙏🏼❤️
Hatta gücümü de toparlamaya başladım yeniden gibi. 
Plank'lara varyasyonlar eklememe ramak kaldı. 👊🏼





Ama şu da bir gerçek ki, et denen şey, çok ağır ve sindirmesi çooook zor. Sindirim sistemim bir ara tamamen durdu, o derece. Mideye lök diye oturuyor. Saatler sonra belki bağırsaklara ulaşabilirse de günlerce orada öylece oturup kalıyor!!!

Her ne kadar "Etobur-Otobur İkilemi" kitabında Michael Pollan, -yaw bu arada ne şahane kitaplar listelemişim "Sindirmek!" yazımda (listeye ulaşmak için tıkla!), muazzam derecede fikrim, görüşüm, ruhum aydınlanıyor- HOMO HEPOBUR diye adlandırdığı insanlar için şunları dese de;
"Dişlerimiz her şeyi yiyebilir özelliktedir -hayvan etini parçalamaya ve bitkileri öğütmeye yarar. Bir etobur gibi hareket edebilen çenemiz aynı zamanda kemirgen ve otçul gibi davranabilir; çenelerimizin davranışı, yemeğin özelliğine göre değişir. Midelerimiz elastini kırmaya yarayacak enzimler üretir. Elastin ette bulunan ve başka hiçbir yerde bulunmayan bir proteindir. Metabolizmamız yalnızca bitkilerde bulunan birtakım kimyasal bileşenlere (örneğin C vitaminine) ya da yalnızca hayvanlarda bulunan bileşimlere (örneğin B12 vitaminine) ihtiyaç duyar. Bizim için çeşitlilik bir tattan ziyade biyolojik bir gerekliliktir."
ben, Michael'in yazdığı 2007'den beri bile çok şey değiştiğine inanıyorum. Et dediğimiz şey öyle bir fabrikasyon oldu ki... Belki, o da, tamamen antibiyotik ve hormon yüklü bu fabrikasyon etlerden bahsetmiyordu!!! Ve bence, zaten genetiğimiz de her Allah'ın günü et yemeği sindiremiyor!

Yuval Noah Harari'nin ünlü "Sapiens" eserinden de anlaşılacağı üzere, milyonlarca yıl boyunca, insanoğlu ot, meyve, kabuklu yemiş, böcek ve aslan, çakal, sırtlanlardan geriye kalan leşlerin kemiklerinden sıyırdığı ilikler ile beslendi. Sonrasında, sadece yüz bin yıl önce, pek akıllı Sapiens atalarımız ateşi kontrol etmeyi, yani yemek pişirmeyi ve o ateşi silah olarak kullanmayı, keşfedince, normalde sindiremediği -buğday, pirinç ve patates gibi- yiyeceklerden başlayarak, besin zincirinde çok büyük bir sıçrama yaşadı. Öyle hızlı bir sıçrayıştı ki bu, ne ekosistem, ne de vücut biyolojisi gerekli adaptasyonları yapmaya fırsat bulamadı.

Şimdi, bir de, şu son 21. yy. çılgın hıza ulaşan endüstriyel, genetiği ile oynanmış, yapay besin üretimini, o "besin" denilenleri sürekli tüketip, bağımlısı olduğumuzu, dahası "doğal" olanı (doğa anayı) yok ettiğimizi düşününce, Yuval Noah Harari'nin, "Bu Sapiens, bu kafayla 1000 yıl daha yaşayamaz" tezi de gerçekleşecek gibi gözüküyor!!!





Bu Sapiens önüne gelen her haltı yiyor da, o sindirim sistemi henüz o her haltı sindiremiyor! Bütün hastalıklar da bundan doğuyor!


Zira, bir Ayurveda atasözü boşuna demiyor:
"Ne yediğin değil, ne sindirdiğin önemlidir."



Velhasıl, araştırmalara göre Hashi'lere iyi gelen, Haşimato'yu tedavi eden gıdalar şöyle:
  • Kemik suyu (tabi ki de serbest gezen, doğal otlayan, mera hayvancılığı)
  • Sağlıklı yağlar: Hindistancevizi yağı, avokado, Ghee, zeytinyağı
  • Deniz yosunu ve sebzeleri
  • Yeşillikler, otlar ve suları
  • Fermente sebzeler, probiyotik
  • Doğal avlanan, çiftlikte yetişmemiş, deniz ürünleri ve Omega-3 zengini chia
  • Serbest gezen, doğal otlayan, antibiyotik ve hormondan uzak hayvansal ürünler; yumurta
  • Filizlendirilmiş maş fasulyesi
  • Orman meyveleri
  • Zerdeçal
  • Zencefil

Yani şöyle bir balkınca ve inceleyince, bu Haşimato da aslında besbelli bir sindirememe problemi. Hatta Ayurvedik bakış açısıyla, bu bildiğimiz Geçirgen Bağırsak Sendromu!!! Dolayısı ile tedavisi de aynı!!!!
Konu dönüyor dolaşıyor, hep kadim bilgilere dayanıyor.

Dünyayı, insanlığı bu kadim bilgiler kurtaracak, ahanda buraya yazıyorum!

Şimdi üçüncü cemre de düşmüşken, o Ayurverdik detoksların da zamanı gelmiş demektir. Ayrıca, Ayurveda'ya göre kıştan çıkmak kilo vermeyi gerektirir. Bünyenin, bedenin doğası gereği, baharda tüm fazlalıklarını bırakası gelir.

Demem o ki, sen hem Menopozlu hem Hashi'linin bile kilo verme yardımcısı ilkbahardır; yani zamanı artık gelmiştir!!!!! 








AYURVEDİK İLKBAHAR DETOKSU


İlkbahar detoksu, Mart ve Nisan aylarında, çalıştığım günlerde, hafta içi, gelirli besinleri çıkararak beslenme ve çalışmadığım dinlenme günlerinde, hafta sonu, iki gün boyunca sadece sebze suyu içilen oruçtan oluşur.




Aslında mesele o bolca dinlenebildiğin, stresten uzak olduğun iki günlük sebze suyu orucuna bünyeyi kademeli olarak hafta içi hazırlamaktır. Bir anda sadece sebze suyu orucuna geçiş, bedene stres yükler. Bu fiziki stres, duygusal stres gibi, yani korku, endişe, öfke ve pişmanlık duygularının yarattığı huzursuzluk, bağışıklık sistemini zayıflatır, kortizol seviyesini yükseltir ve bedenin doğuştan gelen kendini iyileştirme mekanizmasını engeller!

Kilo vermeye ihtiyacı olmayana, ki yine de kıştan kalan o "ama", yani gitmesi gereken fazlalık illa ki gidecek, tam anlamıyla bozmadan yapılan 2 haftalık program bağırsak temizliği için yeterlidir. 

Benim gibi Hashi'lerin en az 30 gün devam etmesinde fayda var.
Belki haftada bir gün, ama o oruca uzak olan günde bir "toksik" günü yapılabilir. 
Ama amaç toksik günler yaratmak olmamalı tabi. 😁






Mesela benim o haftasonu sebze suyu orucuna hazırlanmam için:
   



Pazartesi-Salı:

  • BIRAK!:  Tatlandırıcı dahil şeker, tatlı, kafein, alkol, rafine gıdalar, fast food, kızartılmış yiyecekler ve kırmızı et; ben zaten yıllardır tavuk da yemiyorum.
  • Kahvaltıyı atla.
  • Gün boyunca bolca sıcak su ve taze zencefil çayı yudumla.
  • HASHI'LERE NOT: Bolca Haşimato'ya iyi gelen besinleri ve mevsim sebzelerini tüket.




Çarşamba-Cuma:

  • BIRAK!:  Tatlandırıcı dahil şeker, tatlı, kafein, alkol, rafine gıdalar, fast food, kızartılmış yiyecekler, kırmızı et, tavuk, kuruyemiş ve süt ürünleri.
  • YE!: Balık (özellile küçük balıklar), fasulye ve mercimekler (tercihen maş fasulyesi ve kırmızı/sarı mercimek), yüksek kalitede yağlar (zeytinyağı, hindistancevizi yağı ve Ghee), organik yumurta, kinoa, basmati pirinci veya esmer pirinç, darı, karabuğday, yulaf, mevsim sebze ve meyveleri.
  • İÇ!: Günde bir bardak sebze suyu veya çorbası ve 2 bardak sindirim çayı
  • Gün boyunca bolca sıcak su, taze zencefil çayı, yeşil çay ve bitki çayları yudumla.




Cumartesi-Pazar:


  • BIRAK!:  Tüm katı yiyecekler.
  • İÇ!: Günde beş bardak sebze suyu veya çorbası ve 2 bardak sindirim çayı





Detoks Sonrası: Pazartesi (isteğe bağlı bir hafta uzatabilir)


  • BIRAK!:  Tatlandırıcı dahil şeker, tatlı, kafein, alkol, rafine gıdalar, fast food, kızartılmış yiyecekler, kırmızı et, tavuk, kuruyemiş ve süt ürünleri.
  • YE!: Balık (özellile küçük balıklar), fasulye ve mercimekler (tercihen maş fasulyesi ve kırmızı/sarı mercimek), yüksek kalitede yağlar (zeytinyağı, hindistancevizi yağı ve Ghee), organik yumurta, kinoa, basmati pirinci veya esmer pirinç, darı, karabuğday, yulaf, mevsim sebze ve meyveleri.
  • İÇ!: Günde 1-2 bardak sebze suyu veya çorbası
  • Gün boyunca bolca sıcak su, taze zencefil çayı, yeşil çay ve bitki çayları yudumla.



DETOKS BOYUNCA İZLENECEK GÜNLÜK RUTİNER:

  • Gün boyuca bol miktarda sıcak su yudumla.
  • Detoks boyunca sauna veya hamam detoksa yardımcı olur.
  • Derin doku ve lenf drenaj masajı toksinlerin atılmasını destekler ve hücre yenilemesini teşvik eder.
  • Günlük yürüyüş, hafif koşu, yoga, pranayama ve meditasyon yap.
  • Kalkar kalkmaz dişlerini fırçala ve dilini sıyır.
  • Bir bardak sıcak su iç. Karaciğeri ve bağırsakları daha da güçlendirmek istersen, suya birer çay kaşığı limon suyu ve bal karıştır. Yalnız, bal sıcağa dayanıklı değildir. Toksine, zehire dönüşür. Kaynar su yerine ılığa dönük sıcak su tercih etmek daha şifalıdır.
  • Sabah bir çay kaşığı susam çiğnemek, sindirimi ateşler. 
  • Sabahları vücudu kuru fırça ile fırçala.
  • Yağ masajı yap.
  • Ilık bir duş sonunda sıcak/soğuk hidroterapisi uygula.
  • En kuvvetli ve önemli öğününü, öğle saatlerinde, sindirimin en ateşli olduğu 12:30'de yap.
  • 18:30 gibi hafif bir akşam yemeği ye.
  • Atıştırma!
  • Yemeklerden 10 dakika önce bir dilim sindirim ateşleyicisi ve yemeklerden sonra da kavrulmuş rezene tohumu çiğne.
  • Meyveyi her zaman tek başına, öğünlerden yarım saat önce ya da üç saat sonra ye.
  • Süt ve ürünlerinini de tek başına tüketmekte fayda var. En azından diğer hayvansal proteinler, et, tavuk, yumurta ve balık ile aynı öğünde eşleştirmemekte şifa var.
  • Yine yumurtayı aynı öğünde farklı bir protein, et, tavuk ve balık ile eşleştirme.
  • 22:30'da yatakta ol. Uyku, vücudun arınma ve yenilenmesi için ilaç.




DESTEKLER:

  • Omega-3 ve Krill yağı
  • Probiyotik
  • Sindirim Enzimleri
  • Spirulina
  • Kolajen
  • Magnezyum




Hemen bu Pazartesi başlayayım. 

Hadi yaaaa, bu Çarşamba Hale ve Gözde'yle akşam üstü meyhanesi yapacağız. E, öbür haftasonuna şipşakçı kızlar grubuyla fotoğraf turu var. Amanın ay sonunda Burçak'ın 41'ine basmasını, Ayşe ve Serap'la pijama partisi ile sabahlara kadar 41 kere kutlayacağız. Bir de işteki kızlarla bir stres atma gecesi vardı!!! En önemlisi, yılın ilk tatili, 23 Nisan'da; Pazartesi'yi birleştirip İzmir'e kaçacağım!!!!!

...

İzmir'e? Ege? Bu yılın ilk Ege'ye inişi olacak!!!! 🤩😍
E o zaman, rakı sofrasında alttan sebze suyu mu çekersin, ya da "sek  içiyorum" deyip su mu götürürsün bilmem, Ege, ince bir inişi hak ediyor bence Bikinim! 💪🏼








12 Aralık 2018 Çarşamba

22:30


Sonbahar şeysi yapacaktık daha; ne ara kapıya dayandı kış?!!

Nasıl yapacaktım zati?! Menopoz semptomları öyle bir hortladı ki! Dinmeyen göğüs ağrıları, nefes almamı zorlayan şişkinlik, rahatsız edici o yanma, koltuktan kaldırmayan yorgunluk, ateş basmaları, uykusuzluk. Bir de sinir var tabi. 

Günlerdir doğru dürüst uyku girmemiş gözüme. Göğüs sızıları doruk noktasında; koparıp atasım var! Dayanamıyorum! Her şeyi denedim geçmiyor bir türlü. Ağrı kesiciler işe yaramıyor! Anti-depresanlar, sakinleştiriciler... Yok! Uyuşmak için yemeklere veriyorum kendimi; yok! İçki; yok! 
Bir saniye dinse, bir saniyecik rahatlayabilsem! 
Tahammülüm kalmadı! 
Yok!
Çıldıracağım! 
Öyle ki, o deli trafikte zıvanadan çıkmışım, "Tamam" dedim, "Katlanamıyorum artık! Ölsem mi? Bu sıkıntılar başka türlü geçmeyecek."!!!! 

Gerçek mi, şaka mıydı bu aklımdan geçenler?!!!

...


"Allah'ım, yardım et!"

Eve nasıl geldim, ne ara aklıma OSHO'nun "Beden ve Zihni Dengelemek" kitabındaki meditasyonu geldi, hatırlamıyorum.
44 dakikalık meditasyonu sabaha kadar kaç kez tekrarladım bilmiyorum.
Gözümde yaşlar, sızmışım.

Uyandığımda...
Geçmişti!
Evet vallahi geçmişti!
Sızlamalar yoktu!
Allah'ım yardım etmişti!
Mucize gerçekleşmişti!
Öyle derin, öyle sakin, öyle huzur dolu bir nefesti ki o! 
O sabah...
Yeniden yaşama dönmüştüm.

Çok şükür.
Çok şükür.
Çok şükür.






"Önce bedenine iyi bakması gerektiğini idrak ediyor. Çünkü bedenimiz bu dünyayla irtibat kurabildiğimiz, deneyimlerimizi yaratabildiğimiz, bu yaşamımızda sahip olduğumuz en kutsal varlığımız ve tek gerçek evimiz. Mutluluk hali ilk olarak bedenimizdeki dengeden başlıyor. Eğer bedeninde denge yoksa potansiyellerimizi keşfetmemiz ve kullanmamız da güçleşiyor. Kişi bedenine iyi bakmanın sadece sağlıklı beslenmeyle mümkün olmadığını, beslenmenin yanı sıra başka bir dizi gerekliliği de içinde barındırdığını fark ediyor. Bu idrakla bedene iyi bakma halinin sadece iradeye bağlı bir disiplinle sürdürülebilir olamayacağını anlayarak, yaşamına farkındalığı artırıcı egzersizleri eklemeye başlıyor. Çünkü ancak farkındalık hali yükseldikçe kişi irade kulanmaya gerek kalmadan, bedeni için bilinçli seçimler yapabilme yetisini kazanmaya başlayabilir."
- Ebru Şinik, "Genleriniz Kaderiniz Değildir" kitabından


Ben dengemi de, öz benliğimi de kaybetmişim!






Sonra hızlıca sayfalarını çevirdim kitabın; "Günlük Rutinler"'in ilk adımı olarak "Uyku" diyor, "Biyolojik ritim" diyor.
"Yani güneş doğarken doğanın uyanmasıyla güne başlamak ve güneş battıktan birkaç saat sonra ortalama 22:30-23:00 civarı uyumak için yatağa girmek en sağlıklısı. Çünkü bedenin kendini hem fizyolojik hem de zihinsel seviyede yenilediği, toksinleri tahliye ettiği, hücresel yenilenmeyi gerçekleştirdiği saatler 22:30-04:00 aralığındadır."
"Buna göre yaklaşık 22:30-02:00 saatleri aralığında fiziksel bedendeki detoks işlemleri gerçekleşirken, 02:00-04:00 aralığında da zihinsel detoks süreci gerçekleşmektedir." 

Yaaaaa; nasıl da kopmuşum bu bedenin kendi olağanüstü döngüsünden?! Halbuki, vakti zamanında 2 yazımdan biri uyku üzerine. Hep günlük rutinlerim var; 22:30'da uykuya dalınan şahane zayıflama programlarım! O uyku ritüelleri hele kış dedim mi, en başa oturuvermiş bende de.
Şu en etkilendiklerimi şuraya not edeyim. Ritimden koptukça göz atayım. 

  • Pembe Rüyalar (Yazı için buraya tıkla!)
  • Zayıflatan Güzellik Uykusu (Yazı için buraya tıkla!)
  • Kış Günü Zayıflamanın Yolu (Yazı için buraya tıkla!)
  • 10 Adımda Kış Günü Zayıflamanın Formülü (Yazı için buraya tıkla!)
  • Yeni Yıla 10 kala EN HIZLISIndan Zayıflama Programı (Yazı için buraya tıkla!)

Ve şimdi, okudukça anlıyorum, o 2 yıllık vegan hayatımdan sonra bir anda başlayan, milletin önündeki yumurtalara göz dikip, hatta saldırma, gece gündüz deniz mahsülleri aşerme hallerimi. Büyük ihtimal D vitamini de Serotonin de diplerde. Hem kışın gelmesi hem de menopoz dolayısı ile bunlara ihtiyacım da şiddetle arttı demek ki. Üzülerek, buruk, ama maalesef, başka türlü doymuyorum da şu ara. O derin meditasyonlar, içimde içgüdüsel bunları uyandırdı belki de. En azından hayvan refahına özen gösteren üreticilerden veya gözümle serbest gezdiğini gördüğüm köyden alayım yumurtaları. Nasıl bir açlıksa, günde 10 tane yiyesim var.

Omega 3'üm de yerlerde. Besin destekleri de almayalı çoooook uzun zaman oldu. Dur ben onları da bir düzenleyeyim.

Günlük rutinlerimi takip ettiğim, hem her birini hatırlatan hem de onlara uyma motivasyonu sağlayan şu tablolar da süper işe yarıyordu. Today diye bir app gözüme çalmıştı. Ben onu bir deneyeyim. Dilediğim fotoğrafla yaratacağım rutinlere check-list havasında yeni motivasyon eğlencem olmaya aday sanki.

Elbette kafamda saat 22:30'da yatmak ile ilgili sürüsüne soru işareti var. Geçen ofisten çıktığım saat zati 22:30'du. Yılbaşı partileri de başlayacak yakındır. Her akşam bir yerlerde, saat 22:30 itibari ile takılmacalar. Kızlarla yıl kapanış geceleri olacak illa. E yılbaşı gecesi eğlencesinin kendisi zaten 22:30'da başlar. 
Yani nasıl olacaksa???

Ama yine eski yazılarımdan fark ettim ki, "yaptığım kadarı" bile yanıma hep kar. Bir gün yatamadıysam 22:30'da, ertesi gün denemişim hep mesela. Olmadı bir ertesi gün. Motto: HİÇ YOKTAN İYİDİR!
Şimdi Pazartesi gününü tamamlayamıyorsam, geçiyor gidiyor bütün hafta. Tutturmuşum, "ya hep ya hiç" saçmalığını; hiçbir zaman hiçbir şey başlamıyor; balık hep yan, hep yatıyor! Yatıyor da, uyumuyor da!!! Hayır uyu hiç olmazsa?! O da yok!!!
Dedim ya, denge gitmiş!!!
Kafa da gitmiş olabilir mi acaba?!!! Eski yazılarımı okudukça feci şüphelerdeyim!!!!





Şu su içmek üzerinde de hep çok durmuşum. 3 litre konusu pek mühim. Yine bir app vardı. İşte şu: Water Buddy. Reklamlar dönüyor içinde, ücretsiz oluşundan ya, ama hatırlatmalar süper.

Bir de yemek günlüğü meselesi var. Instagram hesabının asıl amacı tam da buydu da, artık mekanizması farklı çalışıyor. Her bir yediğimi düzenleyip koymaya da zamanım olamıyor. Fotoğrafları çektiğimle kalıyorum. Ama destek ve motivasyon için post etmek de şart. Geçen, o gün tüm yediklerimi bir arada, tek bir sayfada görmemi sağlayan bir app bulmuştum: SEE HOW YOU EAT. Akşam eve gelince, daha fazla da bir şey yemeyeyim diye de, çektiğim bütün fotoğrafları incelesem şöyle. "Ne şahane öğünler yapmışım kendime bugün!" gururunu yaşasam. Sonra da olduğu gibi story'ye yüklesem. Olduğu gibi ama; ne yediysem, eksiksiz, hepsini!
Bence denemeye değer.

Yaw kaptırmışken, çoktandır düşündüğüm "Tibet Gençlik Pınarı, 5 ayin"'e de başlayıvereyim. Dengemi, döngümü şahanesiyle yerine getirir, düzeltir derim.

Gökcan Gökmen'in videosunu buldum. Nasıl tatlı anlatmış, hem de her bir detaylarıyla.






22:30'da yatacağım ya, 06:30'da da uyanıp, sabahları meditasyon ve Pranayama'larımdan sonra 3 ile başladığım ve her hafta 3'ün katları tekrarlarda arttırarak devam eder iken rutinime, yeniden dengede girerim yepyeni yıla be!


Yaw çene çene çene! Bi' uyutmadınız adamı!! 😜 
Saat 22:30'u oldu. mu?!
Benim uyumam gerek!
Çekilin.


Tatlı rüyalaaaarrr... 😊😴







Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...