29 Mayıs 2016 Pazar

"Güçlü" Kadın


Hayatım boyunca, "Baban ne iş yapar?" sorusundan nefret ettim. Hele çocukluğumda... Her yeni okul dönemi, her yeni tanışma, kendini, içinde "annen baban necidir?" zorunlu açıklamalı tanışmayla başlar. Ne çok önemliyse bu "Baba işi?", annenin ne yaptığı daha az önemlidir bir de (!), ve bence asıl annenin çocuğunu nasıl yetiştirdiği önemlidir ya, neyse; iş başvuru formlarında bile yer alır.
Dev harflerle "ÖLDÜ" diye yazmışlığım var!

Şimdi de "Evli misin? Çocuk?"! "Çocuk?"! "Çocuk yok mu?"!!!

Çocuksan illaki bir baban, evliysen de illaki bir çocuğun olması gerekiyor! 
Aksi halde "tam değilsin", "eksiksin"!
Hele bir de kadınsan!!!


Bir gün nasıl yettiyse... Kuzenimin kuzeni, ya da akrabalık ilişkimiz olan bir hatun diyeyim, telefonda bana "Çocuğunuz yok. Yapmayı düşünmediniz mi?" demesiyle ben:
"Düşündük. Hamile de kaldım. Bir trafik kazasında kendim kurtuldum da, maalesef onu kaybettim. Sonra toparladım kendimi, kırıklarım düzeldi. Tekrar yürümeye başlamıştım. En sağlıklısından incecik de olmuştum, bebek için hatta... Çocuk odası bakarken... Erkenden menopoz.". 

"..."

"Yumurtalıkların iki görevi vardır, bunlardan biri neslin devamını sağlamak, diğeri ise östrojen hormonu ile kadını sağlıklı kılmak."
"Sağlıklı yumurtanın tükenmesi anlamına gelen menopozdan geri dönüş mümkün değil. Bu dönemde kadınlar gebe kalamaz, ancak yumurta bağışı ile gebe kalınabilir, bu yöntem de Türkiye'de yasaktır.

"..."

"Kimseye yük olma!", "Dertlerinle kimseleri üzme, yorma!" edebiyle büyüdük, ama artık her şeyleri içime atmaktan sıkıldım. 
Ayrıca, "Menopozlu Kadın" hakkımı kullanmak istiyorum. 
Her şeyleri haykırmak istiyorum.
Madem herkesler her soruyu sormakta bu kadar fevri, ben de çatır çatır "cevap" vermek istiyorum.
Hoyrat sorulara, al sana gerçeklerle dolu cevaplar burada... 

Ohhhh be!




Zaten fiziksel değişimler ile bile menopoz çok zor bir süreç. Ne kadar da hormon desteği alsan, o göğüslerinin sızım sızım patlamaya doğru ilerlemesi, bitmiyor hiç mesela. Üst beden öyle büyüdü ki, Marks&Spencer'ın en büyük sütyen bedeni bile olmuyor üzerime.
Metabolizma kağnı hızında.
Fiziksel gücünü kaybetmeye başlıyorsun da. Kaslar eriyor, belki kemikler de. Dolayısıyla halin de kalmıyor hiç bir şeylere.
Nefes bile alamaz oluyorsun.
Cildin eski esnekliğinde değil. O "ifade" çizgileri daha mı bir belirgin? Çok da takmıyorsun ya! "-mı?" acaba?






İşin duygusal yanıysa.. Sabahları işe ağlayarak gidiyorsun mesela. Geceleri de ince ince göz yaşları akıveriyor. Çabuk yorulduğundan mıdır, iş çıkışı bir şey yapmaya halin kalmadığından mı, sinirli oluyorsun; daha doğrusu her şeye kızgın. Tahammülün hep sınırda. 
Hafta sonları, çoluk çocuk herkesler keyiflerde iken, tüm ailelerden, istemeden, uzaklaşıyorsun.
Kaçasın geliyor, da, halin yok kaçmaya...





Artık dev şirketlere, ya da başkalarına para kazandırmak istemiyorsun. (Bu herkeslerin derdi galiba.) Ama para da kazanmak zorundasın. Onca yıldır ırgat olup, kazandığın parayı kiraya, yola, gırtlağa, ve stresten olur olmaz saçmalığa harcamışsın, kenara iki kuruş koymamışsın da! Artık "yaşamak" istiyorsun. Oysa emekli olmaya daha 15 yılın var. "Yuh" diyorsun; "Nasıl olacak ki?". "Bu erken yaşlanma ile erken emeklilik, erken menopoz için geçerli değil mi? Niye ki?".

Artık zaman, daha mı hızlı akıyor? Yapmak istediklerime hiç zaman kalmıyor.
İzmir'de onca fotoğraf çektim oysa. Hem de Canon EOS 760D'imle. (Evet aldım. Evet fotoğrafçılığa da başladım.) :-)))
Şöyle, "Bikini'nin İzmir'i"'ni yazasım ("yarasın") vardı ya.


Meyhane Piero, Alsancak, İzmir
Mayıs 2016


Sonuç; 69,9'dan 64,7'ye indim, gram gram, zar zor. Hatta "bir ben biliyorum ne çektiğimi" derecesinde!

Temmuz başında, bayramda ilk tatil. Şöyle 10 kilo versem, ne şahane olur. ;-)

Dahası benim bedenen güçlenmem gerek. Ama önce bu fazlalıklardan kurtulmak lazım. Zira, kemikler inceldikçe, kaslar eridikçe, her fazla gram zarar veriyor. 

Ayurverda öğrenmeye çalışıyorum şu ara.
Ve tabiki de yine şifa yogada. Ahhh bir de yapan olsa...









1 Şubat 2016 Pazartesi

2016 kararlarım


Yaw, yeni yıla girmişiz, haberim yok, iyi mi?! Son bir kaç aydır bu nasıl yoğunluksa, bırak tarihi, kendimin bile farkında değilim!
Hele inzivadan sonra...
Her şeyden uzak, doğada, ait olduğun yerde kendinle baş başa, koşturmadan bir şeylere, yetişmek zorunda olmadan, öylece, anda, huzurda...
Alışamadım, daha doğrusu, katlanmakta zorlandım: 40 işi aynı anda yapmaya, hepsini bugüne yetiştirmeye çalışmalara, her gün trafikte tıkanıp kalmalara...




Yoga bile yapamaz, meditasyona oturamaz oldum. Kendime zaman ayıramadıkça da, gerildikçe gerildim. Yedikçe yedim. Tam "DURDURUUUUUN, İNECEK VAAAAAR!" diye haykıracaktım ki, bayılacak gibi oldum, yığıldım kaldım masama sandalyeme. Havalarda uçuşan grip salgınına, artık, karşı koyamadı bu yorgun beden.
2 gündür kalkmadan yattım. Uyumuşum mışıl mışıl.
Zihnimmiş aslında dinlenmek isteyen... Nasıl iyi geldi, anlatamam.

Gözümü biraz açar hale gelince Instagram'a sarıldım hemen; Wanderlust bana sesleniyor resmen: "Yeni yıl kararlarını almak için henüz geç değil. Ve bu yıl, kendini, kendini daha çok sevmeye adasan, nasıl olur?"






Uyumamak...
Bütün hırçınlığını yemek ve içmekten çıkarmak...
Zihin sürekli çalışırken, bedeni put gibi masa başında tutmak...

Bunların hiç biri kendine sevgi gösterisi olmasa gerek.

Seven insan; kendine uykular hediye etmez mi? Yemek yemeyi, bedeni kutsal bir enerji ile beslemek olarak görmez mi? 2,6 milyon yıllık tarihinde, yürümek için ayaklandığını hatırlamaz mı?

Bütün mesele, tüm bu gerçeklerin FARKINDA olmak!




  
O yüzden, ilk 2016 kararım: Her gün meditasyon yapmak.
Elbette ki, hemen ardına, her gün yogayı da ekliyorum. E bir Yoga Hocası olarak, artık yoga da yapıyor olmak lazım, değil mi? :-P (Evet ben Yoga Hocası oldum! Lay lay laaayyy...)






Bir de her güne yürümek ekledik miydi?! Yeme de yanında yat!

...Yeme gülüm zati, yeme!!! Yiye yiye...
Sabah tartıldın tam tamına 69.9 kilo çekiyorsun! YUHHH!!! MAŞŞALLAHHH!!! Göbek balkonlardan taşıyor, toto kapılardan geçmiyor! Hayır derdin ne anlamadım ki?! Neyin ispatındasın?!!! Eeeeh, sıkıldım da senin bu kendini menopoza bırakma hallerinden!!! YETER! Kendine gel! Bu sana ait olmayan 20 kilo fazlalığı atıyorsun üstünden; hem de hemen; bahar gelmeden!!!
Heh şöyle!!! Karar dediğin de budur zaten!!!
Şimdi devam edebilirsin!





O zaman hemen bir challenge bulunsun! Ahanda buldum! Tam da bu Meditasyon, Yoga ve Yürüyüş alışkanlıklarını hayatıma yeniden kazandıracak cinsten: #runyogameditate

Olay şu; o gün için tabloda yer alanı minimumda yapıyorsun. İlk gün, benim için bu yarın, 15 dakikalık yürüyüş, olmazsa olmaz. Ben buna 10 dakika meditasyon ve 15 dakika yoga da eklemeyi planlıyorum. ;-)







Bu yıl Fotoğrafçılık öğrenmek istiyorum. Şöyle bir Canon EOS DSLR'm olsun, doğaya çıkayım, her şeyleri fotoğraflayayım istiyorum. Doğada olmak ve güzelliklerini herkesler ile paylaşmak istiyorum.





Instagram yeme günlüğümü açtığımdan beri, fotoğraf çekmenin müthiş bir farkındalık yarattığını öğrendim. Hani o bakmak ile görmek arasındaki çizgi var ya; fotoğraf çekmek bana müthiş bir görebilme yetisi veriyor. Mesela, ağzına tıkıştırmadan önce yiyecekleri, bir duruyorsun, onlara bakıyorsun ve görüyorsun. Belki, daha sağlıklıları ile değiştirmeye karar veriyorsun, ve belki de, o güzel tabağı bulduğuna şükrediyor, içindekileri sana getiren herkese, her şeye teşekkür ediyorsun.

Belki bir gün, yemek fotoğrafçılığını da öğrenirim. Kitabımın sonuna ekleyecek olduğum "Bikini Tarifleri"'nin fotoğraflarını da bizzat kendim çekerim. :-P




Yine bu yıl, hep hep, çok çok okumak istiyorum. Bir de, 2000'ni aştığını düşündüğüm kitaplığımın envanterini oluşturmak, listesini çıkarmak ve her bir kitap yorumumu da goodreads hesabıma eklemek istiyorum. Ha bir de, gerçek bir kütüphane yaratmanın zamanı geldi de geçiyor bile. Çoğu yerlerde ve üst üste.





Kitap demişken, bu sene, hep aklımda tutmaya çalışacak olduğum, hatta "en iyisi mi, ezberleyeyim" dediğim, en sevdiğim, en tatlı, en kız gibi, günümüz filozofu, Nil Karaibrahimgil'in, Hürriyet Kelebek yazılarını topladığı, 2. kitabının ilk yazısı var: "Gençliğime Sevgilerimle".

Nil'in yeni yıl hediyesi Youtube versiyonunu teşekkürlerle kabul ediyor; geçen yıl, erken menopozdan olsa gerek, oluşan yaşlılık hissiyatını, 2016'da yeniden gençlik için, burada paylaşıyorum.







Zaman makinesi olsaydı ve kendi gençliğime, mesela 17 yaşıma, dönseydim, kendime şunları söylerdim:

En önemli şey aşk. Onu doya doya yaşa bu bir.
Ne yapmayı sevdiğini bul ve sonra o sevdiğin şeyi yapabiliyor musun ona bak. Yapamıyorsan, boşuna enerjini tüketme, yapabilenler yapsın. Yapıyorsan, dünyanın en şanslı insanlarından birisin, dilini ısır, kimseye söyleme.
Sevdiğin insanlar bul. İşlerini onlarla yapmanın yollarına bak. Hayat 'yap et çalış başar'la geçiyor ve bu maraton çok sevdiklerinle geçerse, iş yapmamış, sürekli aşk yapmış olursun.
Birkaç kişinin elini sıkı sıkı tut. Onların dertleriyle dertlen, mutluluklarıyla uç, dediklerine kulak ver. Onları kaybetme. Her şey değiştiğinde, senin en orijinal halini bilip sevenlere ihtiyacın olacak.
Kendini onunla bununla karşılaştırma. Başkalarının kriterlerine göre seçim yapma. O zaman başkalarının gideceği yerlere gidersin. Oralarda ne işin var? Senin yolun başka. Yokuşların başka.
'Konu komşu ne der' diye dinleme. Komşu senin hayatın hakkında topu topu 15 dakika konuşacak. Sense ölene dek, onu yaşayacaksın.
Hareket et. Her gün hareket etmeyi alışkanlık haline getir. Bir spora kafayı tak. Dansa kafayı tak. Satranca kafayı tak. Kafayı taktıkların ileride yaldız olup üzerine yağacak.
Her gün oku. Her şeyi oku. Ağaç olmak nasıldır, Van Gogh olmak nasıldır, İkinci Dünya Savaşı'na katılmış olmak nasıldır? Öğren. Bir gün hepsi, bir yapboz gibi, birleşip sana inanılmaz gerçekleri gösterecek.
Kızlar zekadan, çalışıp başarandan ve espriden hoşlanır. Erkekler güzellikten, edadan ve huzurdan hoşlanır.
Hayat alışkanlıklarla yürüyor. Bir şeyi iyi yapmak istiyorsan hemen alışkanlık haline getir. Alışkanlıksa tekrarla oluyor. Beyin böyle programlanıyor. Bir şeyi sürekli yaparsan, başka şeyi düşünmüyor, onu hep öyle yapıyor. O yüzden alışkanlıklarına çok dikkat et. Neyi alışkanlık yaparsan, hayatın ondan oluşacak unutma.
Erken kalkmak kulağa berbat geliyor biliyorum ama 'erken kalkan yol alır' hayatımda duyduğum en doğru şey. Bazen saat 8:30'da üç şey bitirmiş oluyorsun ve inanamıyorsun zamanın göreceliğine.
Dedikodu yapma. Dedikodu nasıl bir şey biliyor musun... Böyle evinin içine çöp boşaltmışsın gibi. Ağzını, içini, evini kokutuyor. Rahatlatır sanıyorsun ama pisletiyor insanı. Gül geç. Hem dedikodu yapanların başına mutlaka, ayıpladıkları, beğenmedikleri, çekiştirip durdukları şey gelir, unutma. Hayatın mizah anlayışı böyle.
Kızlar! Güzel mi güzel bir kadın olduğunuzda, kendi atınız olsun. Kendi paranızı kendiniz kazanın, onu şakır şakır harcayın. Böylece ayrılıklarla, boşanmalarla attan inip eşeğe binmezsiniz. Atınızı kimse altınızdan alamaz. Dörtnala başka yere gidebilirsiniz.
Erkekler! Yakışıklı mı yakışıklı bir erkek olduğunuzda, kadınlara, çocuklara ve hatta birbirinize asla el kaldırmayın. O güç güç değil. Kaba kuvvet o. Korkudan kaynaklanır. Kaybetme korkusundan. Ve kimseyi avucunuzda sıkarak elinizde tutamazsınız. Tam tersi, avucu apaçık tutacaksınız.
Kendinden başka kimseyi suçlama. Suçlamak, nasıl diyeyim, zehirli bir duygu. İnsanı frenler. İnsanı kurban psikolojisine sokar. Atıl bırakır. Hatta şimdiden duvara 'kendimi suçlu hissetmiyorum' yaz. Çok faydasını göreceksin.
Ceplerden, bilgisayarlardan, televizyonlardan uzak 1 saat ayır kendine. Kendinle sosyalleş. Yoksa unutursun nasıl biri olduğunu. Hayatın sana başkaları tarafından yansıtılmayan bir aslı var. Onu dinle, deniz kabuğu dinler gibi. Yalnızlığını kimseye verme.
Yalnızlığın hariç her şeyi paylaş. Çünkü reklamda dediği gibi, 'hayat paylaşınca güzel'.
Her gün şükret. Teşekkürü dualarından asla eksik etme. Teşekkür kadar insana iyi gelen şey yoktur. Bir şey istemekten, dilemekten bile iyidir. Sıcacık yapar ruhunu.'Bendeki bana yeter, hatta artar bile' dünyanın en güzel felsefesidir.
Birinden bir şey isteme. Onun yerine birine bir şey ver. Bak neler olacak seyret sonra.
Karanlık günler olacak. Düşeceksin de. Yaralar da açılacak. O zamanlarda şunu unutma: Tünel bitecek. Kalkacaksın da. Kabuk da bağlayacaksın.
Sevdiklerine bıkıp usanmadan, seni seviyorum, seni çok seviyorum de. Hatta sen ne yaparsan yap, kim olursan ol çok seveceğim de.
Korkmaktan korkma. Ödün bile kopsun. Sonra kapa gözünü bas karanlığına. Belki biri bir taş döşemiştir kim bilir.
Böbürlenme. Kibirlenme. Köpürme. 

Abart. Çoğalt. Parlat.
Her gün, bir yazar tarafından hayatının hikayelendirildiğini düşün ve dinle. Böyle bir kahraman olmak ister miydin?
İstiyorsan başarıyorsun. Ne mutlu sana.


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...